De Omnibus Dubitandum

Yeni Nesil Afrika Şairleri

 240,00

6 adet stokta

Kategoriler:

Açıklama

15cmx20cm 180s.

11 kitap 11 şair 11 önsöz 11 Biyografi
Türkçeye Çeviren: Kerem Bereketoğlu

bir 21.yüzyıl muazzımlığının derilmişliği
burada 11 ayrı kitabın müstakilleşip tek bir kitaba dönüşmesinin önemi var.
11 ayrı yazar, 11 ayrı önsöz ve biyografi.
AFRİKA’nın sömürülerek tüketilemeyen tüm varlığı biraz da utanma ve haysiyet duyguları gerektiriyor!
İçerisi çok güzel. Cehennemi de öyle cenneti de öyle güzel.
Dawes muazzam bir editör ve güzel bir insan. Onun çalışmalarından daha evvel de çok faydalanmıştık. Burada yanında Abani de var, ikisinin de değerli sunuları da…
bu geçmişi cebinden çıkaran şimdinin, geçmişin bir safsataya dönüştürülemeyecek kadar da şimdi olduğunun nadide ispatlarından biri.
Sınırları bölenler ve sınırları böldüklerine inandıklarına küfredenler ortak bir noktada birleşirler hep:
dünya edebiyatını bölmek ya da edebiyatı kendi içinde bölmek gücünü ve varlığını sadece emparyalizmden, kapitalizme devşirilmiş ticari güç’den alır. Dünya edebiyatı tıpkı üzerindeki kıtaları gibi tek bir anabütündür. Yerkürenin bile hızla kıtalarını yeniden bir araya getirmeye koyulduğu bu çağda insan yüzeyden silinecek. rüzgar insana dair ara ara bir tek onun bıraktığı liriği taşıyacak. -belki

bunu rüzgar da bilmeyecek.

bu muazzam antolojiyi bir çok desteğini esirgemeyen ve maddi tasaların ötesine geçebilmiş sevgili dost Kerem Bereketoğlu binbir felaketin içinde çevirdi, hem afrikaya hem şiire olan aşkı-gerçekliği aşikar.

Ona ayrıca teşekkürlerim sunarım -buradan da.

*

Post-kolonyalizm aracılığıyla şekillendirilen kimlik, daha hümanist ve hatta modernist olmaktan ziyade ulusaldı. Bu tür kimlikler çok hızlı bir şekilde özselleşti. Kimlik olarak düşünülen pek çok şey, Batı istilasına yanıt olarak varsayıldı ve ulusla birleştirildi ve dö-vüldü. Bağımsızlık sonrası modern edebiyatlarda, modernist bir ar’ın yavaş yavaş artmasıyla bu modern -ya da belki de daha iyi bir kelime yeni- benliklere nadiren geldik. Bunun yerine ortak inşa edilmiş benlikler varsaydık (beyazlığa ve heteroseksüel ataerkilliğe yanıt olarak böyle inşa edildi; sonuçta, tüm Baba ulustu) ve bomba gibi hitap eden “destansı” sesler giydik. Biz esas olarak sallantılı, genellikle sorgulanmayan, temel bir kimliği desteklemek için büyük şarkılar söyleyen övgü şarkıcılarıydık. Erkekliğin bir dizi içi boşaltılmış olumsuzlukta şekillenmesiyle hemen hemen aynı şekilde (örneğin, ben bir erkeğim çünkü değilim… ve bu babalara daha sonra döneceğiz), bu yeni kimlik ve hatta akış ha-lindeki poetika , dilin yolculuğu ve belirsizliği ile yukarıda dile getirilen çokluklar aracılığıyla benliğin dolayımlanması, yerini bu yanlış yorumlanmış “modern” yaklaşıma bırakmıştır. Ne olduğumuz ve ne olmadığımızın neredeyse bir propagandası. Ritüel olarak, tarif edilemez olanın aracı olarak dil aracılığıyla kimliğin kalbine yapılan yolculuk bastırıldı. Bu bağlamda, Batı’da zaten kimliğin ve ulusun aracı olarak görülen roman liderliği ele geçirdi. Şiir ve sürçme ve soru armağanı, karışımın içinde kayboldu ya da nesrin özünü maskeleyen mısra biçimini aldı. Bunu hala büyük ölçüde çağdaş Amerikan şiirinde görüyoruz.

Kwame’in işaret ettiği gibi, göç yirmi birinci yüzyılın acil sorunu olarak kabul ediliyor ve The Origin of Others adlı kitabında Toni Morrison’ın bu konuyu güzel bir şekilde ele alışına işaret ediyor (ve olabilecek birçok başka örnek olduğunun farkındayız). alıntı). Zorunlu (ve çoğu yer değiştirme, kayıp ve yoksullukla ilgili) ve gönüllü (becerilerin ve yeteneklerin daha iyi konuşlandırılması vb.) göçün/göçmenliğin yüzyılın en ileri noktasında olduğu doğru olsa da, öyle değil. yeni veya ani bir fenomen olduğu doğru (Kwame öyle olduğunu iddia etmiyor). Kapıdaki barbarların kor-ku ve ifadelerine hepimiz aşinayız. Bu yüzyılın benzersiz zorlukla-rı, ölçek (sayıların çok büyük olması), göçmen nüfusları eğitim açısından dezavantajlı duruma getiren ve daha az beceri setine sahip olan ev sahibi nüfusların ayrıcalığı, iklim değişikliğinin ihmal edilen baskıları ve kaynaklar üzerindeki etkisi, kontrolsüz kapitalizmdir. ve sahip olanlarla olmayanlar arasındaki sürekli büyüyen uçurum ve buna benzer birçok baskı, hareket kalıplarının ve akış yönünün ezici bir çoğunlukla tek yönlü olduğu anlamına gelir. O halde, yeni esnekte, nihayet Homi Bhabba’nın “kimlik bir varış noktası değil, bir akış halidir” şeklindeki varlıklarıyla kavramsal alanlarda yalnızca zihinsel ve akademik sıçramalar olarak değil, içgüdüsel gerçeklikler olarak mücadele etmek zorun-dayız. bedenler statik kalırken (bazen daha önce bahsedilen zorunlu temel kimliklerle). Endişeler ne olursa olsun, bu, Afrika edebiyatı içinde keşif için gerçek ve heyecan verici fırsatlar sunu-yor. Romanlar hala çok sıkı bir şekilde yerine kilitlenmişken, uzun süredir yok olan bölgeleri savunurken (bu, elbette, sadece iki isim vermek gerekirse, sekülatif kurgu ve bilimkurgu gibi heyecan verici türleri içermez), şiir, doğuştan gelen anlatıları şekillendirme yeteneğiyle, ancak değil zaman ve mekanın ardışık akışıyla evli olmak, zaman ve mekanın sıralı akışıyla ortaya çıkanları sormak ve keşfetmek için adım atın, ortaya çıkan soruları sormak ve keşfetmek için adım atın.

Bu yeni şiirsel biçimlerde ve seslerde, geçmişin özsel kimliklerinin kolayca kaybolduğunu ve bize bırakılan kaybın, Kwame’nin çok zarif bir şekilde ortaya koyduğu müzakerelerin çoğalmasıyla so-nuçlanan daha bireysel ve incelikli keşiflere duyulan ihtiyacı doğurduğunu görüyoruz ve tamamen kanıtlayıcı bir sunum olarak çalışmaya güvenerek – ve ne kadar zengin bir çalışma olduğunu zahmetsizce ortaya koyuyor. Bu arayış, buradaki bir modernizm biçimidir, ancak kendisini çok yanlış bir şekilde Aydınlanma Çağı olarak adlandırdıktan sonra kendisini bir sonraki gerçek sıçrama olarak konumlandıran Batı felsefesiyle bir biçim ilişkisidir. Burada karşılaştığımız şey, Afrika geçmişinin sunduğu çok daha karmaşık ve gelişmiş benlik felsefesine bir dönüş. İfade dilleri ve bunların ardındaki fikirler, İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Portekiz-ce’nin kolonyal baskıları aracılığıyla bile, yirmi birinci yüzyıla atla-yacak yeni erkek atlıları ve kadın binicileri bekleyerek akış halinde, akıcı ve esnek olmaya devam ediyor. Bunu aklında tut.

Bu şairlerin birçoğunun diasporada yaşıyor olması bir sınırlama değil, bir zorunluluktur çünkü gerçek şu ki Afrika kıtası iç diaspo-raların karmaşık bir müzakeresidir. Hausas, Senegal’den Nijerya’ya ve Kamerun’a kadar uzanır. Batı Nijerya’dan Sierra Leona’ya kadar Yorubalar ve İgbolar için de aynısı. Aslında bazı bilim adamları, bir Yoruba ulusu fikrinin, daha küçük ulusların imparatorluklara dönüşmesi ve diğer ulusları tutan bölgeleri işgal etmesiyle sonuçlandığını iddia ediyor. Ve Yoruba kelimesinin eski Oyo imparatorluğunun sınırındaki etnik ulus Nupe’den geldiğini ve ”o insanlar” anlamına gelen bir Nupe kelimesi olduğunu iddia etmek için daha da ileri gidiyorlar. Kültürlerde ve özcülük üzerin-de o kadar çok baskının olduğu yerlerde, evlerinde sorulamayan sorularla yurtdışında yüzleşmek zorundalar mı? Yoruba ve LaiLai’yi hatırladın mı? Bunların hepsi bir karmaşa ve en hafifi dilin orijinal atına, benliğin evine geri dönmemiz. Bunu aklında tut.