Matt Harper
Editör Şenol Erdoğan
Türkçesi Anıl Karol
Popüler modern çocuk masalları birçok kültür ve uzun yüzyıllar içinde evrim geçirmiştir. “Anlam Mücadelesi” adlı denemesinde, Bruno Bettelheim peri masallarının çocuklara ölüm, yaşlanma ve tipik “güvenli” öykülerin asla baş etmekle uğraşmadığı konulara dair bilgi verdiğini öne sürer. Haklı olabilir, ancak bu hikayeler toplumda çocuklara karşı hassasiyetin artmasıyla ve dehşet verici konulara tahammülün azalmasıyla küçülmüştür. Özgün halleriyle evrensel anlaşılabilirliği yüksek olan bu karanlık peri masalları, çocuklara uyku zamanı anlatılan hikayelere dönüşmüştür. Neredeyse her kültürde bir tabu olan yamyamlık, bir zamanlar bu hikayelerde temel bir rol oynarken, bugün neredeyse tüm bu hikayelerden çıkarılmıştır. Yüzyıllar içinde, çocukların peri masalları karanlık ve sembolik hikayelerden günümüzde sosyal standartların ahlak anlayışını yansıtan ve yenir yutulur hikayeler halini almıştır. Bu süreci yansıtan, bugün her çocuk tarafından bilinen üç hikâye vardır: Hansel ve Gretel, Kırmızı Başlıklı Kız ve Pamuk Prenses.
Hepsi olmasa da birçoğu tekrar gözden geçirilmiştir. Gözden geçirildiği sırada, yamyam figürünün anlamı ve önemi de evrim geçirmiştir. Bu masalların sözlü veya yazılı halleriyle gözden geçirildiği zamanın sosyo-kültürel fikirlerini yansıtmaktadır.
Bu masalların yaratıldığı ve nesiller boyu aktarıldığı zamanda, çocuklar özel ihtiyaçları olmayan küçük yetişkinler olarak görülüyordu. Peri masalları heyecan dolu maceralardan ve bir eğlence kaynağından daha fazlasıydı. Bu deneyimlerin çocukların akıllarına zararlı etkileri olabileceği fark edilmeden önce, bu hikayeler on altı ve on yedinci yüzyıllarda insanlığın korkuları ve arzularını yansıtan şiddet, kan ve ensest konularını içeriyordu. Bu zamanlarda, hayat köylüler için çok zordu. Sürekli devam eden kıtlıklar köylülerin yaşam şartlarını zorlaştırıyordu ve ellerindeki her malı yiyecek için satmaları gerekiyordu. Kimi zaman çimen ve ağaç kabuğu yemek zorunda kalanlar bazen de yamyamlık yapmak zorunda kalıyorlardı. Bu süreçte hem oğlan hem de kız çocuklarına hayatta kalma kabiliyetlerinin aktarılması gerekiyordu. Hayatta kalmanın yolu özerk olmak ve kıvrak zekaydı. Ailenin her üyesinin sorumluluk alması ve hayatta kalmak için sıkı çalışması gerekiyordu. Bu peri masallarının özgün halleri bu nitelikleri yansıtırken, hikâyenin ana karakterleri her zaman kıvrak zekalarını kullanarak hayatta kalır.
Charles Perrault’nun Contes du temps passe isimli eseriyle bu masallar tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Bu masallar “çocuk edebiyatı” türünün ilk örneğiydi. On yedinci yüzyıl öncesine kadar, çocuklara anlatılan her hikâye İncil’den alınan dersler etrafında dönüyordu ve sözlü geleneğe aitti. Grimm’in Kinder-und Hausmarchen ilk baskıları ahlak derslerine ve dini referanslara odaklanmıştı. 1823 yılında İngilizceye çevrilen bu hikayeler en popüler ve kalıcı hikayelere dönüşmüştü. Ahlaki dersler eklenip çıkarılmasına rağmen birçok bilim insanı bu hikayeleri hoş karşılamadı. Kant, Locke ve Rousseau’ya göre peri masalları çocuklar için uygun değildi. Kant’a göre peri masalları mantığın gelişmesini zorlaştırıyordu, Locke’a göre bunlar kafa karıştırıcı örneklerdi; Rousseau’ya göre batıl inançlı içerikleri çocukların gerçeklik algısını bozuyordu. Masalların sosyal, tarihi ve kültürel kurgular olduğu açık olsa da buradaki amacımız hikâye kurgusunu tartışmaktan ziyade yamyamlık ve sonuçlarının sunumu ve etkileşimi üzerine odaklanmaktır.
Geniş kitleler tarafından bu kadar tiksinilen bir konuysa, neden çocuk edebiyatında bu kadar sık yer alıyor? Jack ve Fasulye Sırığı’ndaki İngiliz etiyle beslenen devden, lanetlilerin kendi ve başkalarının etiyle beslendiği Dante’nin Cehennem’ine, yamyamlık yutma ve yutulma korkularıyla özdeşleşmiştir; kişisel kimliğin kaybolması. Yamyam karakterinin peri masallarında birçok görevi vardır, ama genel olarak tehlike ve yaklaşan ölümü anlatır. Jack ve Fasülye Sırığı, Hansel ve Gretel öyküleriyle hala yamyamlara karşı olan korkumuzu aşılamaktayız. Batı New York’un Senecaları kötü davranan çocukları uzun burunlu yamyam palyaço Hagondes’e karşı uyarıyordu. Güneydeki Uteler, çocukları kaçıran Siatların öyküleriyle korkutuyordu. Bapet olarak da bilinen dişi siatların memeleri zehirli sütle doluydu. Kaçırılan çocukları bu sütü içip anında ölüyordu. Bu hikâye Hindu mitolojisinde, Putana’nın Krişna’yı bir bebekken öldürmeye çalıştığı Rakşasa hikayesine benziyordu.
Ancak yamyamlık her zaman barbarlık ve canavarlıkla ilişkilendirilmedi. Warner aşıkların birbirilerini ısırmasından bahseder. Bu saldırgan yakınlık göstergeleri birer yamyamlık istiaresidir. Warner aynı zamanda peri masallarında yamyamlık üzerine yazdığı bir kısımda “erkeklerin bebek açlığı” üzerinde durur. Bazı hikayelerde devler insan etinin kokusuna çekilirken, bazen de “İngiliz Kanı” onları çeker. Birbirinden tamamen farklı olan kültürlerde bile bu temalara birçok çocuk hikayesinde rastlayabiliyoruz. Perrault’nun yazdığı Külkedisi, Eşek Derisi, Periler ve Mavi Sakal hikayeleri dışında hepsinde yamyamlık teması geçer. Grimm Kardeşlerin masallarında insan eti yiyen dev ve cadılara rastlarız. Buna rağmen bu hikayeler Batı’nın çocuk edebiyatının köşe taşları olmuştur.
Hansel ve Gretel hem yetişkinler hem de çocuklar tarafından bilinmektedir. Bu hikayeler çocuklara öğretilmesi gereken çoğu temayı kapsarken birbirilerine benzer yapılara sahiptir, bu yüzden de tartışmamız için iyi birer başlangıç noktasıdır. Bu hikâyede “gerçek” anne çocuklarını terk etme planı yaparken baba da suç ortağıdır. Yaptıkları planı duyduğu için, oğlan yanına küçük taşlardan alır böylece ormanda terk edildikleri zaman taşları takip ederek geri dönebileceklerdir. Eve döndüklerinde “Baba mutludur, çünkü çocukları isteyerek bırakmamıştır; ama anne öfkelidir”. Kısa zaman sonra anne ve baba yine çocukları ormanda bırakmaya çalışır, oğlan bu sefer taş yerine ekmek parçaları kullanır. Kuşlar ekmek parçalarını yediğinde çocuklar ortada kalır. “Küçük ve yaşlı” kadının evini bulana kadar ormanda dolanırlar. Ekmek ve şekerden yapılma ev çocuklar için hoş bir sürpriz olur ve hemen evi yemeye başlarlar. Gerçek rengini göstermeye başlayan kadın ertesi sabah oğlanı şişmanlatmak için ahıra yerleştirir. Fırın ısındığında yaşlı kadın kızdan içeri girip ısınmış mı diye bakmasını ister. Kız aptal taklidi yaparak ilk olarak yaşlı kadına nasıl yapıldığını göstermesini ister. Cadı fırına girdiğinde, kız kapıyı kapatır ve cadı pişmeye başlar. Çocuklar daha sonra “mücevherlerle dolu bir ev” bulurlar ve topladıklarını eve götürürler. Hikâyenin bu yorumunda baba zengin olur ama anne ölmüştür.
Bir masal olarak Hansel ve Gretel üzerine çok az yorum yapılmıştır. Belki de sebebi kaynaklarının çok çeşitli olmamasıdır. Belki de içeriğinin diğerleri kadar yoğun şekilde değiştirilmemesidir. Buna rağmen hikâyenin dönüş noktası yine yamyamlıktır. Farklı gıdaları tanımlarken “kötü” ve “günahkâr” gibi kelimelerin kullanılması sadece bu gıdalara ait olan duygusal çağrışımları anlatmakla kalmaz, aynı zamanda bu tavırların benliklere ne kadar işlediğini de gösterir. Yiyeceğe karşı olan istek ve sonuç olarak bulunamaması karakterleri harap ederken, bu yorumların düzeltildiği zamanlardaki köylü toplulukların yaşadığı umutsuzluk ve karmaşayı yansıtır. Grimm kardeşlerin 1810’da yaptığı düzeltmelerde ortaya çıkan en büyük değişiklik aile figürünün ve yaşlı kadının yeniden şekillendirilmesi olmuştur. Hikâyenin erken yorumlarından birinde hem öz aile hem de yaşlı kadın açık olarak kötüdür çünkü çocukların terk edilmesinde etkin rol oynarlar. Takip eden yorumlarda, roller fark edilmeden değişmeye başlar, artık baba üvey annenin kötü planlarına uyan isteksiz bir kurbandır. Aynı yorumda “yaşlı kadın” artık bir kötü bir cadıya dönüşmüştür ve kendi evini çocukları kendine çekmek için ekmekten yapmıştır, kendi güç alanına ne zaman bir çocuk girse onu pişirip yiyecekti, bu da onun kutlama günü olacaktı.
İki durumda da çocuklar cadının evine görünürdeki bir aç gözlülük ile saldırırlar ve açlıklarını giderirler. Evin sembolik olarak bir görevi olsa da cadı açık bir şekilde kontrol edilemez yeme alışkanlıkları göstermektedir. Max Luthi’ye göre, “Hansel ve Gretel masalındaki cadı bir kişi değil, kötülüğün kişileştirilmesidir.” Burada göze batan yaşlı kadın yamyamlık eylemleridir. Çocukları tuzağa düşürür, yer ve sonlarını kutlardı. İki hikâyede de yamyamlık okuyucuya korku salar. Çocuklar yenmekle tehdit edilir, böylece aç gözlü davrandıklarında günahlarına karşılık yamyamlıkla korkutulurlar.
Kırmızı Başlıklı Kız hikâyesinin kökeni on altıncı ve on yedinci yüzyılda Fransa’da gerçekleşen cadı davalarıdır. Erken modern dönem Fransa’yı araştıran tarihçilerden biri olan Robert Damton, hikâyenin dönemdeki Fransız toplumuna açılan bir pencere olduğunu söyler. Hansel ve Gretel’de olduğu gibi Kırmızı Başlıklı Kız’da da sorunların kökeni gıdadır. Kırmızı Başlıklı Kız’da anneannesinin evine gıda vaat edilerek çekilir. Hikâye aynı zamanda Hristiyanlığın karanlık taraflarına karşı yapılan bir yorumdur. Hikâye bir kadının kızını, annesinin evine biraz ekmek ve süt götürmesini istemesiyle başlar. Kız istediğini yapar ve yolda bir kurtla karşılaşır. Kurt ona nereye, hangi yoldan gittiğini sorar. Kız ona söylediğinde başka yoldan gitmesini önerir. Kız yeni yolun keyfini çıkarırken, kurt anneannesinin evine gider, onu öldürür, kanını bir şişeye, etini de bir tabağa koyar. Son kıyafetlerini giyer ve yatağa yatar. Küçük kız kurdun sunduğu yemeği yer ve şarabı içer. Bu sırada bir kedi ona şöyle der “Kaltak! Anneannenin etini yedin ve kanını içtin”. Sonra kurt kızdan kıyafetlerini çıkarıp onunla yatağa girmesini ister. Kız kabul eder ve kıyafetlerini ateşe atar. Yatağa girdiğinde kurdun kim olduğunu anlar ve artık geç olmuştur, kurt kızı yer.
Bugün bildiğimiz hikâyeden barizce farklı bir hikâye ve bu farklar zamanının alt sınıf toplumlarına bir ayna tutar. Cadının bir kurt olması bugün insanlara biraz garip gelebilir ama o zamanlarda insanların kolayca hayal edebileceği bir şeydi. Kırmızı Başlıklı Kız bu hikâyede Hristiyanlık karşıtı eylemler gerçekleştirir. Bu sırada cadı olduğu düşünülen kurt bir aile üyesini yer, hayvana dönüşür, kadın kıyafeti giyer ve yamyamlık sonrası fuhşa teşvik eder. Kız eve ekmek ve süt götürürken karşılığında et ve kan alır. Bu yamyamlık eylemi açık bir şekilde cemaatlerin yeme alışkanlıklarıyla alay etmektedir. Hikayedeki kedi kızın cadılık yaptığını ima etmektedir.
Kırmızı Başlıklı Kız, Hansel ve Gretel yeme alışkanlıkları üzerine dönse de bir sonraki hikâyede yamyamlık sahnenin merkezinde değildir. Pamuk Prenses doğduğu zaman annesini kaybeder. Kral yeniden evlenir ve artık bir üvey annesi vardır. Bu hikâyede, Kraliçe narsist bir gururla doludur ve kimseye onun güzelliğiyle yarışmaya izin vermeyecektir. Kraliçe, Pamuk Prensesin daha güzel olmasından korktuğu için bir avcıdan onu öldürmesini ister, öldüğünü anlamak için de akciğerini ve karaciğerini getirmesini ister. Avcı kıza acır ve onun yerine bir yaban domuzunun organlarını getirir. Bunu bilmeyen Kraliçe organları pişirtir ve kızın olduğu düşüncesiyle yer.
Kötü Kraliçe için yamyamlık isteği Kırmızı Başlıklı Kız ya da Hansel ve Gretel’de olduğu gibi açlıktan değildir zira kraliçe alt sınıflardan değildir. Bu anlamda Kraliçe’nin çocuk yeme arzusu daha da korkunçlaşır. Hayatını sürdürmek için değil, Pamuk Prenses’i yok etmek ve bir anlamda onun özelliklerini kazanmak için yapar. Hikâyenin sonrasında Kraliçe aynaya geri döner ve Pamuk Prenses’in akciğerleri ve ciğerini yediğine inandığı için “diyardaki en güzel kadın” olduğuna ikna olur.
Burada Pamuk Prenses sadece annesinin öfkesinin hedefidir, bunun gıdadan mahrum kalmakla ilişkili bir yönü yoktur. Burada yamyamlık annenin cinsel kıskançlığıyla ilişkilidir. Yamyam karakteri ve yamyamlığın kullanımında farklı amaçlar olabilir. Bu hikayelerde anne/çocuk dışında bir sabit bulunmamaktadır. Bu hikayelerde yamyamlık çocukların annenin dışında bir varlık sürdürmesi ile ilgilidir ve bir noktada çocuklar bireysellikleri yok edilerek tekrar annenin bir parçası haline getirilmekle tehdit edilmektedir.
Johnathan Cott, çocuk edebiyatı üzerine yaptığı çalışmalarda şöyle bir gözlemde bulunur: “Yamyamlık peri masallarında takıntılı bir tema haline gelmiştir ve gizemi çözmeden biçimi de tam olarak anlayamayız. Bazı akademisyenler bunun insanların gerçekten ritüel ya da savaşlar sırasında gerçekten birbirilerini yedikleri zamanlara dair bir anı olduğunu düşünüyor.”
Görünüşe bakılırsa bu hikayelerde verilmek istenen mesaj, gerçek anlamdaki yenilme korkusunu aşmanın tek yolunun mantıklı düşünce olduğunu öğretmektir. Çocuklar için yazılan hikayeler insanlık tarihinin minyatür bir değerlendirmesidir. Kendilerine anlattıkları çocuk masalları okuma yazma bilmeyen toplumların hayatta kalan sözlü kültürleridir. Mitler ve efsaneler kendileri kaybolmuş olayların önemli detaylarını saklarlar.
Bruno Bettelheim’a göre çocukların peri masallarına ihtiyacı vardır çünkü bu sayede canavarlardan korkmamaları gerektiğini ve sonlarının mutlu olacağını öğrenirler. Hansel ve Gretel, Külkedisi, Kırmızı Başlıklı Kız ve Pamuk Prenses mutlu sona ulaşırlar.
Peri masalları bilimsel hipotezler ya da yaşam için pratik rehberler değildir. Modern peri masalı artık insan ruhunun bu karanlık taraflarını çok yansıtmasa da insanlığımızın ve başkalarıyla olan ilişkilerimize dair çok şey yansıtıyor. İnsanların ahlaki olmayan seçimlerinin ağır cezalar aldığı bir dünya hayal etmemize olanak tanıyor. Peri masalları yüzyıllar içinde bu karanlık sembolik eylemlere olan odağını kaybetmiştir. Artık karşılaştıkları sorunları aşmak için özgün ve değerli prensipler öğreten bu hikayeler çocukları eğlendirip korkutmaya devam etmektedir.