De Omnibus Dubitandum

BURZUM

 240,00

Kategoriler: ,

Açıklama

15CMX20CM
72 S.

Hayatta izleyebileceğimiz pek çok yol var ancak büyük bir çoğunluk ruhsal sıradanlık ve tembelliğe çıkacak geniş ve kolay geçilebilir asfalt yolda yürüyen sürüyü takip etmek istiyor. Yolun sonunda, geriye varlıklarından hiçbir iz bırakmıyor ve unutulmaya mahkum oluyorlar. Sığırlar gibi ne yaptıklarını düşünmeden önlerindeki kişiyi takip ediyorlar ve hiçliğe doğru ilerliyorlar. Bu yolu seçiyorlar çünkü bu yol onlara rahat bir hayat sunuyor.

Ancak izlenebilecek başka çeşit yollar da var. Doğal olarak atalarımızın yürüdükleri yollar günümüzde otlarla sarılmış durumda. Onların yollarında çok uzun zamandır kimse yürümedi ve vahşi doğa yollarının büyük bir kısmını ele geçirdi. Var olup olmadıklarını bile görebilmek için çok dikkatlice aramalıyız ve bu yolların yürümesi kolay yollar olmadığını bilmeliyiz. Bu üzeri otlarla sarılmış yolları takip edenler yolda, karanlık ormanlardaki yosunlu taşlara ve köklere takılıp düşecek, sık sık kayıp çamurların içine bulanacak, bataklıklara sıkışacak ve tehlikeli akıntılara karşı yüzmek zorunda kalacaklar. Normal bir yolcudan farklı olarak o vahşi yollarda yürüyenler yolculuklarının çok yalnız bir yolculuk olduğunu hissedecekler. Böyle yollarda çoğunlukla yalnız yürünür.

Üzeri otlarla kaplanmış yol asfalt yolla kesiştiği zaman pis, dağılmış ve paçavralara bürünmüş yalnız gezgin taciz dolu bir söz yağmuruna tutulacak; alay, küçümseme, korku ve hatta nefret. Sığırlar itaatkâr bir şekilde hiçbir dış etkene maruz kalmadan önlerindeki kişiyi izlemeye alışkındırlar. Başka bir yöne doğru yolculuk yapan ya da yolu geçen birey her zaman o kuş beyinli sürü için kafa karışıklığı ve belirsizlik yaratacaktır.

Sürü, asfalt yolda gizemli sırlar, ruhsal aydınlanma ya da eski ilim bulamaz. Tanrıların runik yazıları ya da altın parçaları yalnızca çayırlarda, yosunların altında ve otlarla kaplanmış yollarda bulunabilir. Aydınlanma ancak önündeki kişiyi izlemeyi bırakıp başını gökyüzüne çevirenlerin elde edebileceği bir şeydir. Eski ilim ancak eski insanların yürüdüğü yollarda yürüyenlerin öğrenebileceği bir şeydir, aynı atalarımızın yaptığı gibi.

Otobanlardan üzeri otlarla kaplanmış yollara geçen çıkış yollarını bulmak kolay değildir. Pek çok insan orada olduğunu bilemeden o çıkışların yanından geçip gider. O yolları aramalısınız, çoğunlukla en olasılıksız görünen yerlerde ve siz bile o yolları bulmayı başaramayabilirsiniz. Diğerle yürümeleri gereken yolun haritası başkaları tarafından onlara verilmiş olduğu için sizden daha şanslı. Kader muhtemelen önemli olan tek şey, eğer üzeri otlarla kaplı o yolları bulmak konusunda çok kararlıysanız her ne olursa olsun o yolları bulacaksınız demektir. Başkaları istese de istemese de.

Norveç’te Varg Vikernes isminde birkaç karakter var. Biri şeytanlaştırılmış, yabancılaştırılmış, rezil edilmiş, Yahudi medyası ve Norveç’teki sözüm ona hukuk sistemi tarafından dışlanmış bir öcü. Bu Varg gerçek değil ve hiçbir zaman olmadı, bu yalnızca 1993 yılında delirmiş modern dünyaya duyduğu öfkeyi dile getiren 19 yaşındaki bir gencin silik bir yansıması. Hasta modern dünya cehennemin derinliklerine doğru ilerleyen iyi niyet taşlarıyla döşenmiş bir yolda giderken Varg Vikernes zamanda dondurulup kaldı, Yahudi medyasındaki süprüntülerin ve ‘Norveç Enstitüsü’nün yarattığı bir kurmaca gerçeklikte yaşamaya zorlandı. Ne medyadaki yalan propagandacılar ne de ‘engizisyon mahkemesi üyeleri’ bu bağlamda gerçeğe uyum sağlayamadı bu yüzden bugün bile zaman zaman gazeteci domuzların; ‘cadı!’, ‘cadı!’, ‘yakın onu.’, ‘yakın onu!’, ‘yakın onu!!’ dediklerini duyabilirsiniz ve sözüm ona hukuk sistemindekilerin de onlardan aşağı kalır tarafları yok.

Diğer Varg ise aklı başında kalabilmek ve daha da önemlisi yanlış suçlamaların ve yalan propagandaların karşılıksız kalmaması için bunun gibi makaleler yazan bir mahkum. Bu haliyle Varg, bu kuşatma sürdüğü zamana dek gerçek. Eğer medyadan gelen yalanlar durursa, sözüm ona hukuk sistemi gerçek dışı sürecini durdurursa bu Varg var olmayı bırakıp yok oluşa doğru solacak. Sadece gerçek olması gerektiği için gerçek. O, gerçek Varg Vikernes’in aklı başındalığını, dürüstlüğünü ve hayatını koruyan duvar. Aynı Avrupa’nın kaleleri gibi bu duvar eğlence için değil, gereklilikten inşa edildi.

Antisosyal ergen Varg’dan yola çıkılarak yaratılmış kurmaca, varsayılan -karakter benim gibi 33 yaşındaki (2006’daki) birinden çok daha çekici ve ilginç (ve kesinlikle daha pazarlanabilir) ancak gerçek değil! Varg Vikernes olarak medyanın Norveçlilere çizdiği resim gerçek değil ve artık bunu fark etmenizin zamanı geldi. Bir fan da, düşman da, arkadaş da olsanız gazetecilerin pazarlamak için yarattığı uydurma karaktere değil gerçeğe inanmalısınız. Beni yapmadıklarım, düşünmediklerim, söylemediklerim için ya da ne olduğunu bile bilmediğim ideolojileri ve dinleri savunduğumu söyledikleri için sevmeyin ya da bunlar yüzünden benden nefret etmeyin. Beni yanlış nedenlerden dolayı sevmeyi ya da yanlış nedenlerden dolayı benden nefret etmeyi bırakın. Başkaları tarafından saldırıya uğradığımda ya da desteklendiğimde bunların yalnızca doğru nedenlerden kaynaklanmasını isterim, medyanın ya da sözüm ona hukuk sisteminin yalanlarından değil.

Gerçek Varg Vikernes o kadar da ilginç değil bence, benimle ilgili söylenebilecek çok fazla şey yok. Hapishaneden çıktığımda, bu ne zaman olacaksa artık, nasıl olursa olsun göz önünden uzaklaşacağım. Kendimi felakete doğru giden -modern dünya- bir gemide tutsakmış gibi hissediyorum (“The Sodom & Gomorrah”), tutsaklığım sona erince gemiden atlayıp hemen karaya yüzeceğim. Bu hastalıklı sözüm ona medeniyetle bağlantılı hiçbir şey istemiyorum, bu yüzden uzaklaşmak için elimden gelen her şeyi yapacağım. Bu gerçekleştiğinde bunun gibi makaleler, modern dünyadaki yabancılarla gereksiz iletişim ve röportajlar olmayacak. Yalnızca anonim kalmak için muhtemelen takma isim kullanarak yayınlayacağım birkaç kitap yazacağım ve belki bir iki de Burzum albümü, o kadar.

Bunu söylüyorum çünkü serbest bırakıldığımda insanların benden çok fazla şey beklediğiyle ilgili şeyler duydum. Hiçbir şey beklemeyin. Kitaplarım ya da albümlerimle ilgilenmiyorsanız benimle ilgili hiçbir şey duymayı beklemeyin. Sizinle ya da içinde yaşadığınız hastalıklı dünyayla ilgili hiçbir şeyin parçası olmak istemiyorum. Beni yok sayın. Evime; Norveç’in köylerine, temiz havaya, el değmemiş topraklara, sağlıklı bir çiftlik hayatına ve doğa ananın kucağına gidiyorum. Hastalıklı şehirleşmiş geneleviniz ve yeryüzündeki melez cehenneminiz size kalsın.

Eğer bununla ilgili benimle aynı düşünceyi taşıyorsanız bu güzel ve bunun için sizi selamlıyorum ancak bununla ilgili hemen bir şeyler yapabilirsiniz ve neden şu ana kadar yapmadığınızı da anlamıyorum. Ben hapishanedeyim bu yüzden maalesef modern Sodom ve Gomore’nin etkilerinden henüz kaçamıyorum. Peki sizin bahaneniz ne?