De Omnibus Dubitandum

Lindëa Arnë

 90,00

Kategoriler: Etiketler:

Açıklama

Esere özel bestelenen şarkının dinleme QR’ıyla birlikte…




Kitabın bu bölümü Sindarin dilinde yazılmıştır. Sindarin, Birinci Çağ’dan önce Aman’a yaptıkları Büyük Yolculuk sırasında geride kalmayı tercih eden Teleri elflerinin soyundan gelen Sindar elflerinin diliydi. “Ortak Telerin” denilen daha eski bir dilden türetilmiştir. Ñoldor Orta Dünya’ya geri döndüğünde, Sindar dilini benimsedi, çünkü Sindar için Noldor’un ana dili olan Valinor dili Quenya’yı öğrenmek çok daha karmaşık ve yavaştı. Daha sonraki olaylar, Beleriand içinde ve çevresinde bazen “Yüksek Elfçe” olarak adlandırılan Quenya’nın kullanımının yasaklanmasına yol açtı ve sonunda hukukun “yüksek dili” olarak kullanılmasına öncülük etti. Bin yıl sonra, Çöküş’ten önce, Númenor insanlarının çoğu da dili konuşuyordu. Bu bilgi sürgündeki Númenor diyarında korundu, özellikle Gondor’da öğrenildi. Başta Durin Halkı olan cüceler, elflerle iletişim kurarken Sindarin’i kullandılar. Tolkien aslında Sindarin olacak dilin Ñoldor (Elflerin ikinci klanı) tarafından konuşulduğunu hayal etmişti. Ancak daha sonra bunun Sindar dili olmasına karar verdi. Bu nedenle, Etimolojiler gibi eski materyallerde Noldorin olarak adlandırılır. Noldorin Sindarin olduğunda, aslen alakasız bir dil olan Ilkorin’in bazı özelliklerini de benimsemiştir. Tolkien, Noldorin / Sindarin dilinin sesini ve bazı gramerlerini Galce üzerine kurdu ve Sindarin, Keltçe (özellikle Brythonic) dillerini karakterize eden ünsüz mutasyonların gösterimini yaptı. Dil muhtemelen bir dereceye kadar bir ölçüde Cermen dillerinden de etkilendi, çünkü Tolkien hem Eski İngilizce hem de Eski İskandinavca araştırmacısıydı.



Önsöz

Hayalî Bir Uygarlık İnşa Etmek
Mark J. P. Wolf

İnsanın yaratıcılık etkinliği, birçok şeyin yapımını kapsar; sanat, edebiyat, heykel, mimari, giyim, yemek, şehirler, hükümetler ve diğer kültürel eserler ve icatlar. Bazı şeyler ise daha az bilinçli bir şekilde yapılır ve gelişimi yüzyıllar sürebilir; dil, felsefe, kanunlar, din, gelenekler ve kültürün kendisi. Bunların hepsi, yeni bir yaşama ve dünyaya bakma biçimi yaratmak, ortak bir temele ve hatta belki de ortak değerlere sahip bir toplumda uyum içinde yaşayabilmelerini sağlayacak ve bütünü, parçaların toplamından büyük olacak şekilde, dâhil olan tüm bireylerin yaşamlarını iyileştirme umuduyla insanları örgütlemenin bir yolunu bulmak için bir araya gelir. O hâlde hayalî bir uygarlığın inşa edilmesi, tüm bunların, gerçek uygarlıklar için ge-rekli olan yüzyıllardan çok daha kısa bir süre içinde bilinçli olarak yaratılması anlamına gelir. Aynı zamanda, gerçek dünya uygarlıkla-rının derinliğine sahip olabilmesi için, nasıl var olduğunu gösteren bir tarihinin yaratılması gerekir; bu nedenle, hayalî bir uygarlığın sıfırdan inşası, gerçek dünya uygarlıklarının yaratımları dışında insanlığın en büyük ve en incelikli yaratıcı çalışmaları arasında sayılabilir.

Nereden başlamalı? Hayalî dünyalar tasarlayan yazarlar, yarattıkları dünyalar için farklı başlangıç noktaları seçmiştir; Tho-mas More bir hükümet sistemi ile başlarken, J.R.R. Tolkien dil ile başlamış, Austin Tappan Wright ise topraklardan başlamıştır. Başka yazarlar felsefe, soy geçmişi, kültür, tarih ve diğer boyutlardan baş-lamıştır. Başlangıç noktası seçimi, genellikle hayalî dünyanın inşa edilme amacıyla ilgilidir; bu dünya neden inşa ediliyor? Bir hikaye anlatmak ve bunun için bir arka plan sağlamak veya mevcut bir uygarlığı tezat yoluyla eleştirmek amaçlı ya da sadece bizim için dünyaya yeni bir bakış açısı getirmek adına tasarlanmış sanatsal bir proje olabilir. Dünyaya başlandıktan sonra, inşa edilmekte olan dün-ya için çeşitli altyapılar yaratılır; tarihsel zaman çizgileri; bireyleri, aileleri, kabileleri ve toplumları birbirine bağlayan soy geçmişleri; diller ve kültürler; siyasi sistemler ve hükümetler vesaire. Ayrıca bunların hepsi dikkatli bir şekilde bir araya getirilmek ve birbirlerini mantıksal, sosyal ve estetik açıdan desteklemek zorunda olduğundan, hiçbiri tek başına tasarlanamaz. Kültür, doğadan gelir; bir uygarlığın yeri ve kullanabileceği doğal kaynaklar, birçok sorununun çözümünü belirler-ler ve kültürel görünümünün temelini oluşturur. Kamu binalarının mimarisi genelde onları inşa eden hükümet hakkında birçok ipucu verir; din, siyaseti etkiler ve dilin ise düşünceyi ve o dili konuşanların felsefesini kontrol etme, yönetme ve sınırlandırma konusunda etkili ve incelikli yöntemleri vardır. Tarih hem kültürü, sanatı, siyaseti, dini ve daha birçok şeyi şekillendirir hem de bunlarla şekillenir. Hayalî bir uygarlığın yaratılmasını hem çok zor kılan hem de başarıldığında bu kadar tatmin edici olmasını sağlayan işte budur.

Birçok yazınsal hayalî dünya münferit yazarlar tarafından yaratılmış olmasına karşın, görsel-işitsel medyanın ortaya çıkışından bu yana, hayalî dünyaların ve uygarlıkların yaratımının, geniş bir yelpazede farklı alanlardan sanatçıların ve uzmanların girdilerini ve yaratıcılığını gerektiren, çok büyük ölçüde işbirliğine dayalı kolektif çabalar olduğu sıklıkla görülmektedir. Kuşkusuz, katılımcılar ara-sında danışma ve tartışmaların olduğu böyle bir işbirliği, güçlü iş ilişki-leri ve işbirliği getirmesi beklenen sıkı bir takım çalışmasıdır. Dolayı-sıyla, hayalî bir uygarlığın ortak çalışmayla inşası, genellikle gerçek dünyada da, en azından hayalî dünyanın inşası süresince, yaratıcı-lardan oluşan bir topluluğun ortaya çıkmasıyla sonuçlanacaktır. Yaratımından sonra ise söz konusu dünyayı deneyimlemeye gelenle-rin de bu dünyadaki deneyimlerine dayalı olarak, gerek hayran toplu-lukları, akademik topluluklar gerekse devamındaki katılımcı dünya-larda yer almaya davet edilenler olarak yeni topluluklar oluşturması olasıdır. Dolayısıyla, hayalî dünyalar ve uygarlıklar yalnızca sanat için olmayıp, gerçek hayatta insanları bir araya getiren toplulukların temelini oluşturabilmektedir.

Son olarak, bilinçli kararlarla şekillendirme süreçlerini kapsa-yan hayali uygarlıkların inşası, kararlarımızın gerçek dünyadaki uygarlıklarımızı nasıl etkilediğini, şekillendirdiğini ve gelecek nesiller için nasıl güdümlediğini daha iyi anlamamızı ve bu konudaki farkın-dalığımızın artmasını sağlayabilir. Bu hayalî uygarlıklar, gerçek hayattaki durumlarla ilgili fikirler, açıklamalar veya hatta ne yapıla-bileceğine dair öneriler sağlayabilir ve ayrıca hayalî dünyalarda icat edilen kültürler, bizim gerçek kültürlerimizin bir parçası hâline gelebilir. Eğlencelerimiz ve kurgularımız dahi, günlük yaşamlarımızı ve bir parçası olduğumuz toplumu ve kültürü nasıl gördüğümüzü etkiler ve bunun karşılığında, istekler yaratarak ve olanakları ortaya çıkararak bunları değiştirebilirler. Bu nedenle, ne tür şeyler inşa ettiğimiz ve bunların nasıl fikirleri ve değerleri destekledikleri konusunda dikkatli olmalı, yaratacakları etkiyi hafife almamalıyız.

Buna dayanarak, hayali bir uygarlık inşa etmek, sonuçları hem eğlendirici ve tetikleyici hem de şaşırtıcı ve aydınlatıcı olabilecek oldukça büyük bir sorumluluk ve girişim olabilir. Hayalî bir uygarlık ancak onu inşa eden bireylerin işbirliği ağı ve uzmanlıklarını ve sanat-larını uygulama düzeyleri kadar iyi olabilir. Bunlar da tabii katılımcı-ların kendi kültürel geçmişlerine ve içinde yetiştirildikleri kültürün derinliğine ve zenginliğine bağlıdır, yani hayali bir uygarlık ile onu inşa edenlerin gerçek hayattaki kültürleri arasında yakınlık görmemiz gayet olağandır; bir dünya inşa etmenin müthiş yönlerinden biridir. Dünyaya baktığımız kültürel lenslerin tamamen dışına çıkmamız mümkün olmayabilir, ancak hayalî dünyalar ve uygarlıklar inşa etmek ve bunun gerektirdiği işbirliğini kurmak gibi etkinliklerle elbette bu lenslerden bakış açımızı genişletebiliriz.