₺ 400,00
Açıklama
4 kitap 3 cilt:
WHITMAN’IN VAHŞİ ÇOCUKLARI
BEAT KUŞAĞIMA AĞITLAR
ORMANIN ORTASINDA
ODLARDA: KONFÜÇYÜS VE EZRA POUND
Henüz bir yıl olmadı Neeli bu dünyadan gideli, bize verdiği maddi manevi her şeyi ile birlikte insanın dünyası döndükçe yerkürede o da. Her zaman Türkiye’yi -Akdeniz’e olan yoğun ilgi ve sevgisinden öte, sevdi, önemsedi; defalarca Frisco’da beraber olsak, evinde yaşasak, özeline ortak olsak -yani bu büyük hazineden bizi mahrum etmese de tam anlamıyla sağlıklı hissetmediği için çok istediği İstanbul okumalarını gerçekleştirmek gerçek olamadı. Ben Neeli ile tanıştığımda dahi 72 yaşındaydı. İnisiyasyonumun finali olması bakımından bende onun taşıdığı rütbe ağırdır, bir Mevlevi dergahında çilemi doldursaydım bana dedeliği vermiş olan kişi Neeli olurdu yani, bendeki saygınlığını, sevgiyi, değeri ancak -anlayan için bu örnekle izah edebilirim. Yaşamım devam ettikçe nasipse farklı ve çoklu anlamlarda Neeli’nin hediyelerini-meyvelerini, elbette paylaşacağım, devam edeceğim. Buradaki kitapların değerini izaha asla gerek yok lakin aşağıda kendi kaleminden metinler kadar değerli notlar var, onu hiç ya da eksik tanıyana. Onun tüm araştırma yazıları, denemeleri, biyografileri ve aynı derecede şiirleri kesinlikle her biri kendi başına birer okul ve de nüvesidir. -Ş.Erdoğan
Walt Whitman Leaves of Grass’ın bütünüyle benliğini temsil etmesini istiyordu: “Bu bir kitap değil; buna dokunan, bir adama dokunmuş olur.”
Whitman’ın Vahşi Çocukları umarım seçtiğim şairlerin(CHARLES BUKOWSKI, GREGORY CORSO, ALLEN GINSBERG, PHILIP LAMANTIA JOHN WIENERS, HAROLD NORSE, WILLIAM EVERSON, BOB KAUFMAN, JAMES BROUGHTON, LARENCE FERLINGHETTI) canlı bir imgesini aktarmayı başarır. Çoğu biçimci düzenin dışında öğrenimlerini geliştirmiş kimselerdi ve kendi yollarını izlemenin, çığır açmanın gerekliliğini anlıyorlardı. Whitman geleneğinin ilk kuralına bağlılardı: hem madden hem de manen açık yola çıkmak.
Whitman bir Protestan olarak yetiştirilmişti ve bunu ve Ralph Waldo Emerson’ın yazılarını kucaklamıştı: “Dünyayı içimizden yola çıkarak bulmalıyız.” Whitman’ın 1855’de yazdığı Leaves of Grass’ı gelenekten azat olma ilanıydı; bir insanın kendi başına, kendi sesini dinleyerek neler yaratabileceğinin canlı bir örneğiydi. Whitman epik şiirine bir şeyler ekleyip çıkarırken orijinal niyeti olan olağan, sıradan düşünceyi rahatsız etmek ve bozmaktan hiç geri kalmadı.
Leaves of Grass bireyin eşsizliğini övüyor ve bizi müşterekliğimizi yeniden düşünmeye davet ediyordu. Whitman diğerlerinden ayrı olmasına karşın şiirinde müşterekliğin çınlamalarını duyuyoruz. Yaptığı atılım bir bent kapağı görevi gördü: Jack London, Stehen Crane, Theodore Dreiser, Sherwood Anderson. Henry Miller, Whitman için şöyle yazıyordu: “Onu bir şair olarak düşünmüyorum. Ozan, evet, Geleceğin Ozanı.”
Whitman’dan sonra “isyankar olarak yazar” bir gelenek geldi. İçlerinde akademiye sırtını dönmesi bakımından en dik başlı olan Charles Bukowski idi. “Orospular, hastaneler ve hapishaneler, işte bu hayat okullarında birkaç diploma aldım,” yazmıştır. “Bana ‘Efendim’ deyin.” Onunla ilk tanıştığımda elinde bir sözlük olmadığını söylemişti. Seneler sonra oturduğum sandalyenin altında saklı bir sözlük bulduğumda ise, “Tamam çocuk, yakaladın beni.”
Bukowski’yle tanıştığımda on beş yaşındaydım. Beni ilk etkileyen şey espri anlayışıydı. Mizahi unsurun gücünü biliyordu ve kendi yolunu çizmenin, çığır açmanın gerekliliğini anlıyordu. Yirmi üç yaşımdayken Harold Norse’la tanıştım; hem akıl hocam, hem de yakın dostum oldu. Allen Ginsberg benim için eserlerini okumaya başladığım 1957’den beri önemli bir figür.
Üzerimde en büyük etkiyi yaratan üç şair olan Bukowski, Norse ve Ginsberg üzerine yazılar yazmaya başladım. Onlarla yaşadığım deneyimler zengin, ince espriler, sınavlar ve zaferlerle dolu oldu. Üç denemeyi tamamladıktan sonra halka açık okuma yaptım. Pozitif bir tepki aldım, önceki nesir eserlerime kıyasla daha pozitif bir tepki. Sonra iyi tanıdığım ya da edebiyatın ötesinde bir yakınlık hissettiğim diğer şairler üzerine de yazmaya karar verdim. Bu proje daha sonra çağdaş Amerikan edebiyatının tanımlanmasına yardımcı olan on şair hakkında samimi bir not defteri olacak şekilde evrildi.
Bu on şairin her biri kendi yolunu çizdi. Hiçbiri 1940lar ve 1950lerin ana akım Amerikan edebiyatında kabul edilebilir olduğu düşünülen şeylere bulaşmadı. Hiçbiri kişi zamirini kullanmaktan çekinmedi ve avangardın etkisi altında çalışmadı. Hepsi son derece Amerikan ve yaşam biçimleri ve yazdıkları nezdinde her birinin isyanı eşsiz bir anlamda Amerikan. Çoğu insan için bu kişilerin şair mesleğini ifa etmelerine duydukları ilgi McCarthy yıllarında ve Eisenhower on yılının büyük uykusunda daha da güçlendi.
Whitman’ın vahşi çocuklarının her biri birkaç istisna dışında Ozan rolünü üstlendi ve kendini direkt olarak Whitman’ın soyundan gelenlerin yoluna yerleştirmiş oldu. Whitman’ın gökten bu şair kabilesine gülümseyerek, mutlu bir şekilde baktığını düşünmek istiyorum. Belki de imreniyor, Norse’un Homo’suna hayretle bakıyordur; belki Everson’ın Katolikliğe karşı verdiği yoğun mücadele karşısında şaşkına dönüyordur; Bukowski’nin kendine olan sonsuz güveni karşısında kafasının karıştığına şüphe yok.
Whitman’ın elinden tutabilsem onu kıtanın Pasifikle buluştuğu Land’s End’e götürüp birkaç şarkı daha yazmasını isterdim. Bana dönüp Leaves of Grass’tan şöyle alıntılayabilirdi:
Walt Whitman, bir kozmos, Manhattan için bir evlat,
Kavgacı, besili, şehvetli, yiyici, içici ve üreyici,
Duygusal değil, tepeden bakar değil erkeklere ve kadınlara, durmaz onlardan ayrı,
Edepsiz olduğu kadar edepli.
Kapılardan kilitleri sökün!
Sövelerinden de kapıları!
BEAT KUŞAĞIMA AĞITLAR
YAZARIN ÖNSÖZÜ
Eserlerimin Türkçede yayımlanması benim için bir onurdur. Beat Kuşağıma Ağıtlar, yalnızca Amerikan kültürü ve Amerikan edebiyatı üzerine kafa yormakla kalmaz, hem coğrafi hem manevi sınırları yerle bir etmeyi amaçlar. Bu derlemede methettiğim şairler, gönülden yol gösterip, kutsal boyuta inanmıştır. Şenol Erdoğan bunu anlıyor – eserimi, dünya bilincini dile getiren pek çok yazara ev sahipliği yapan memleketine kazandırmak için kusursuz bir insan. Çünkü mütemadiyen bir buhranın içinde gibiyiz; kitabım 1950’lerde ve 1960’larda gelişen şairlerin edebi hareketi Beat Kuşağı’na yoğunlaşıyor. Bu adamlar ve kadınlar, tutkuyla topraktan bahsettiler, başkaları hakkında övgü dolu sözler söylediler, tekelci iktidara sövüp saydılar, ve kendilerini Jack Kerouac’ın “Bireyin Sözle Anlatılamayan Görüleri” adını verdiği şeye adadılar. Müthiş şiiri Uluma’ya, “Gördüm kuşağımın en iyi beyinlerinin çılgınlıkla yıkıldığını, histerik çıplaklıkla açlıktan geberdiğini,” diye başlayan Allen Ginsberg’ü anımsayın. Benim ağıtlarım, Rumi’nin, Dante’nin, Homer’ın alevini ve “Konfüçyüsçü Şiirlerin” şairlerini hatırlatır. Tüm bunlar, bilgeliğimizin, cehaletimizin, sevincimizin ve kederimizin tanıklarıdır. İsmini zikrettiğim şairlerin bir kısmı, hala hayatta olan ve yazmaya devam eden çağdaşlarım. Bu derlemede bahsi geçen bölge, yaşadığım San Francisco’dan başlayarak, Nevada, Utah ve Colorado’yu kapsayan, batı Amerika’dır. Türkiye ve Çin’in bilge ve vahşi topraklarından geçmiş bile olabilirim. Dünyayı bir beşik gibi görüyorum – kendi kendimizi derinleştirmeye ve başkalarıyla yürümeye çağıran bir beşik. “Ağıt” bence ilkel bir araç, taştan bir aletin ruhani muadili. Yazma arzusu geldiğinde, bir festival anı. Bana gelince, 72 yaşımda bile hiç durmadan yazan bir şairim. İnsan, dağın tepesine çıkarken, kendi ruhuna inebilir; karla kaplı zirve belki de en iyisidir. Kitabımın Türkçe baskısının İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Anadolu’nun kasabalarında ve köylerinde okuyucuya ulaşması dileğiyle.
Neeli Cherkovski
ODLAR
Bu şiirler, Ezra Pound tarafından İngilizceye aktarılan The Confucian Odes ile görüş birliği olarak başlamıştır. Konfüçyüs tarafından derlenen söz konusu antolojideki üç yüzden fazla şiir “sıradan halk” ruhu, doğa dünyası, iç huzur arayışı, toplumda nezaket ve düzen arzusuyla doludur. Odes’u okudukça, çoğunlukla doğa ve sürekli onunla uyum içinde yaşama arayışımız ile ilgili kendi şiirlerimi yazmak üzere dışarı çıktıkça eski Zen ustalarının kulağıma fısıldadığını fark ettim. Bana okuduğum koanları ve odaklanmama yardımcı olan Zen şiirini hatırlattılar. Gençliğimde okuduğum tüm o Alan Watts, Paul Reps kitaplarını ve R. H. Blyth’ın kapsamlı haiku çalışmalarını — Batılı gözünden Asya felsefesi — düşündüm ve şiir derlemelerimin Odes’tan olduğu kadar Zen çalışmalarından da ilham aldığını fark ettim.
İlk başta bu küçük kitabın adını Konfüçyüs Odlarından koydum ama bu başlık beni istediğimden biraz daha fazla dizginledi. Okurlar bir çeviri yaptığımı düşünebilir fakat gerçekte çok güncel gelen uzak bir geçmişi tamamen kendi kelimelerimle ele aldım. “Eski Çin”in kaygıları, bugün Kaliforniya bölgesindekilerle benzerdi. Bu durum okuma ve tekrar okumada barizdi. Ormanın Ortasından, kitaba çam iğnelerinin o keskin kokusunu kattı ve Buda’nın Orta Yoluna bir ima getirdi. Sıradağlarda veya bol ağaçlı bir kıyı şeridi boyunca yaptığım yürüyüşlerin anısı kök saldı. Bu kısa odlar dinginlik aramakta ve doğanın ritimlerinden gelen düzenli bir yaşam çağrısında bulunmaktadır, bu da sıklıkla “düzensiz şair” geleneğine dahil edilen biri için pek de fena bir amaç değildir. Umarım ki bu çaba elden ele ya da ufak bir tekne gibi limandan limana gidecek kadar açık ve özdür.
Bu proje, tekrar ormanda ve dışarıda yürüyecek zaman bulduğum sürece büyümeye devam edecektir. Bunları “temel şiirler”, özüne indirgenmiş eserler olarak değerlendiriyorum. Birçoğunun başlangıç noktası defterlerdedir. Bir anı yakalayıp kağıda dökerim ve sonra da onu bilgisayar ekranına aktarırım. Kelimelerin o büyülü yazı tahtasında birbirlerinin etrafına toplanışını ve bir anlam kazanışını izlemek gibisi yoktur.
Bu projenin yönlendirilmesine yardım eden şair ve kadim dostum Thomas Rain Crowe’a teşekkür ederim. Bir editör olarak kullandığı hünerli eline ve dikkatli gözüne minnettarım.