De Omnibus Dubitandum

Son Mesih ve diğer yazılar

 260,00

Kategoriler: ,

Açıklama

37-30 Haziran

15x20cm
76s

İnsanoğlu trajik bir hayvandır. Ufaklığından değil de fazlasıyla donanımlı olmasından dolayı. İnsanın, gerçekliğin ona sağlayamayacağı arzuları ve manevi talepleri vardır. Bizim adil ve ahlaki bir dünyaya dair beklentilerimiz vardır. İnsan manasız bir dünyada mana arar.
-Peter Wessel Zapffe


Peter Wessel Zapffe (1899-1990) genel olarak “Norveç’in ilk eko-filozofu” olarak kabul edilir. İnsanın doğayla olan ilişkisine dair felsefi bir eleştiri geliştiren ilk Norveçli düşünürdür. Zapffe yalnızca bir filozof değil aynı zamanda yazar, edebiyat eleştirmeni, mizahçı, çevreci ve dağcıydı da. Norveç’in kuzeyinde Tromsø’de nispeten burjuva bir çevrede yetişti. Babası Fritz Zapffe kutup kaşifi Roald Amundsen’in yakın arkadaşı olarak biliniyordu ve kutup bölgesine yaptığı keşif yolculukları sırasında ona erzak ve çeşitli malzemeler konusunda çokça yardımcı olmuştu. Peter Wessel Zapffe’nin çocukluğu sıkı bir disiplin altında geçti. Bu da onda küçük yaşlardan itibaren her türlü otoriteye karşı güçlü bir nefretin uyanmasına yol açtı.
Zapffe Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde (1918-1925) babasının baskısıyla Oslo’da hukuk okumaya başladı. Üniversite eğitimi sırasında, Norveç’in başkentine yakın Bærum şehrinde bulunan ormanlık bir dağ sırtı olan Kolsås’ta kendi kendine dağcılığı öğrendi. Dağcılığa olan ortak tutkularından dolayı Arne Naess’le ömür boyu sürecek bir dostluk kurdular. 1923’te avukatlık sınavına girdiğinde, meşhur bir biçimde, makalelerinden birini tamamen kafiyeli bir biçimde yazdı. 1925’te Tromsø’ye dönen Zapffe bir süre hukukçu olarak çalıştı. Bu Nordik şehrinin çevresindeki bölgede yirmiden fazla ilk-tırmanışı başarıyla gerçekleştirdi. Yaptığı pek çok edebi katkı ve mizahi çizimleri sayesinde Norveç dağcılık topluluğun tanınan bir üyesi haline geldi.
Zapffe 1930’larda karşılaştırmalı edebiyat eğitimi alma hevesiyle Oslo’ya geri döndü. İbsen’in tiyatro sanatına dair eserlerini yeniden keşfetmesi onu yüksek lisans yapma konusunda motive etti. Ancak tezi gitgide yüksek lisansın ötesine geçti ve edebiyat tarihçisi Fredrik Paasche ona çalışmasını komple bir doktora tezine dönüştürmesi tavsiyesini verdi. 1940 kışında Zapffe değerlendirilmek üzere Om det tragiske (Trajedi Üzerine) adlı eserini üniversiteye sundu. Bu teziyle yirminci yüzyılın en özgün Norveçli filozoflarından biri olarak kendini kanıtladı. Tez jürisindeki üyelerden biri Arne Naess’ti. Tezi kapsamlı bir kısaltma sürecinden geçtikten sonra ertesi sonbaharda Zapfee Felsefe Doktoru derecesini aldı. Zapffe’nin tezi yalnızca akademik çevrelerde bir ilgi uyandırmakla kalmadı ve nihayetinde 1941 yılında bir kitap olarak yayınlandı ve pek çok yeniden baskısı yapıldı. 600 sayfayı aşan bu hacimli felsefi eserin pek çok baskısı yapılmış olmasına rağmen hiçbir zaman İngilizce çevirisi yapılmamıştır. Zapffe’nin eko-felsefi tezi, insanın nihai trajik varlık olduğudur, çünkü çevre üzerindeki zararlı etkilerimiz nedeniyle yeryüzünün biz olmadan daha iyi bir yer olacağının farkına varma kapasitesine sahibizdir. Onun temel iddiası insanın bir bütün olarak diğer tüm menfaatlerin ötesine geçen temel bir yaşam anlamına ihtiyaç duymasıdır. Israrla belirtir ki yaşam anlamsızdır, çünkü yaşamın anlamı temelde eksiktir. Şöyle sorular sorar: neden yaşam? Bütün bunların amacı ne? Zapffe, doktora tezinde ileri sürdüğü temel fikirlerin altı sayfalık bir özetini “Det Sidste Messias” adlı metinde yayımlamıştır ve bu eser İngilizceye The Last Messiah (Son Mesih) adıyla çevrilmiştir. Zapffe’nin yazıları Nietzsche ve Kierkegaard’ınkilerle karşılaştırılmıştır. Zapffe’nin düşüncesinin gelişimindeki önemli bir etken Arthur Schopenhauer’in felsefi karamsarlığıdır. Zapffe “nesnel trajedi” olarak gördüğü şeyle ilgilenmiştir. Zapffe’nin temel noktası; insanların diğer memelilerin aksine son derece gelişmiş bir bilince sahip olduğudur. Bu genelde olumlu bir şey olarak görülür. Anlamlar görmeye ve çevremizdeki her şeyi analiz etmeye evrilmişizdir. Ancak Zapffe’ye göre, çevremizdeki dünyayı akıl yoluyla anlamlandırma ve analiz etme yetimizin bir de olumsuz tarafı vardır. Bu yeti bizlere ne olduğumuz ve evrendeki rolümüzü anlama kapasitesi vermiştir – ancak geniş bir perspektiften baktığımızda rolümüzün bir anlamı yoktur. Bu yeteneğimizle çevremizdeki yaşamın acımasızlığını ve evrenin temel kayıtsızlığını da görebiliriz. En başında bizi buraya getiren güç olan doğal seçilimin ne denli ilkel ve acımasız olduğunu görürüz. Dünyayı bu şekilde görebilme yeteneğimiz Zapffe’ye göre özünde derin bir trajedidir. Ancak Zapffe yine de insanların anlam ve adalet araması, hatta talep etmesi gerektiğine de inanıyordu. (Ancak bunlar dünyada bulunmaz çünkü evren bizim isteklerimize karşı kayıtsızdır.)
Zapffe tezinde “insan olmanın ne demek olduğunu” keşfetmeye çalıştı. Yola çıkış noktası, insanlar için yaşamın anlamının mevcut çevrede kendini gerçekleştirme olduğuydu. Hayvanların aksine, insanlar içgüdülerle sınırlı değillerdir. İnsanlar başka şeylerin yanında soyut düşünebilmelerine de olanak sağlayan bir bilince sahiptirler. Böylece yaşadıkları çevreyle daha sınırlı bir ilişki kurarlar. Zapffe’ye göre, insanlar dünya üzerinde kendini değerlendirme kapasitesine sahip tek türdür. Kendi özel koşullarımızı yansıtma ve bunları diğer varlıklarınkiyle karşılaştırma yeteneğine sahibizdir. Yalnızca mevcut çevreye uyum sağlamakla kalmaz, teknik çarelerimiz sayesinde başka türler için ölüm manasına gelebilecek bazı çevresel değişimlerde de hayatta kalabiliriz. Diğer organizmaların yaşamın onlara sunduğu zorluklara karşı gelmeye uygun yetenekleri vardır: uçmak için kanatlar, keskin dişler, hızlı bacaklar. Ancak insan Bilgi Ağacı’nın meyvesinden yemiştir ve “bilinç fazlası” edinmiştir.
Elbette ki bu özgürlük insanlara diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında kendini gerçekleştirmek için daha fazla seçenek sunar. Ama bu fırsatlar pek tabi bir yük de olabilir. İnsanlar yetenek ve becerilerini (hem boş vakitlerinde hem de çalışırken) ifade etmeyi isteyebilirler, ancak her zaman trajik bir sonucun ortaya çıkma ihtimali de vardır. Zapffe’ye göre insan trajedisinin özü, insanın tamamen çevresine uyumsuz olmasıdır. Bir defasında şöyle demiştir; “Bizler kaderin içerisine meşe ağacı diktiği asil bir vazoyuz”. Doktora tezinde bu içgörüyü formüle etmiştir ve bu onun hayatı boyunca ana teması olmuştur. Zapffe’ye göre insan yaşadığı koşullara kıyasla aşırı gelişmiştir ve bu yüzden de doğal dünyaya uyum sağlamakta başarısız olur.
Zapffe kendi kavramsal varoluşçuluğuna temel olarak, Schopenhauer ile birlikte kısmen Baltık Alman biyolog Jakop Johann von Uexküll’ün (1864-1944) çalışmalarını da almıştır. Uexküll’e göre, her organizmanın kendi Umwelt’i vardır (Almanca “çevre” ya da “etraf” anlamına gelir) ve bu çevre, organizmanın dünya modelini temsil eden işlevsel bileşenlerden oluşur. Yani, su, yiyecek, barınak, potansiyel tehditler ya da yön bulma noktaları gibi, belirli bir organizma için dünyanın anlamlı olan tüm unsurları bu çevreye dahildir. Bir organizma, dünya ile etkileşim kurduğunda kendi Umwelt’ini yaratır ve yeniden şekillendirir. Umwelt teorisi zihnin ve dünyanın birbirinden ayrılamaz olduğunu ileri sürer, organizma için dünyayı yorumlayan zihnin ta kendisidir. Filozof Morten Tønnessen’e göre, bu teori Zapffe’nin yaşam boyu uğraşının merkezi bileşenini oluşturur; onun varoluşçu eko-felsefesini üzerine inşa ettiği biyolojik bakış açısının bir parçasıdır.
Zapffe’nin doktora tezini savunduğu yılın hemen ardından, tamamen farklı bir türde yayın olan Vett og uvett (“Akıllılar ve Akılsızlar” ya da “Sağduyu ve Saçmalık) gün yüzüne çıktı. Bu kitap zamanla çok daha büyük bir okuyucu kitlesine ulaştı. Vett og Uvett, Zapffe ve dostu Einar K. Aas tarafından derlenen kuzey Norveç’e ait bir mizahi hikayeler toplamasıdır. Çok satan bu kitap çeşitli versiyonlarla tekrar tekrar basılmış ve tiyatroya da uyarlanmıştır.
Zapffe 1930’larda Troms bölgesindeki Lyngen adlı dağlık bir alanda Jægervann adını verdiği bir kulübe inşa etti. Ona bu çalışmada yardım eden Naess, Zapffe’nin kendisi için büyük bir felsefi ilham kaynağı olduğunu hiçbir zaman gizlememiştir.
Zapffe özellikle dağcılık hakkındaki edebi tasvirleriyle bilinir. Pek çok denemesinde ve hikayesinde incelikle ve mizahi bir dille doğadaki kaçamaklarından bahseder. Arne Naess bir defasında Zapffe hakkında şunu söylemiştir: “Dağcılık da hayatın kendisi kadar anlamsızdır demişti, ama mükemmel bir dikkat dağıtıcıdır”. “Stetind” dağı hakkındaki aynı isimli denemesi ilk olarak Turizm Birliği’nin 1937’deki yıllığında yayınlanmıştır. Dağ görkemli bir dev ve cehennemin boynuzu olarak tanımlanmıştır: “Tanrıların çekiçleriyle dövmeleri için bir örs”.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Zapffe bir serbest çalışan olarak Oslo Üniversitesi’nde felsefeye giriş dersleri vermiştir. Savaş sonrası dönemdeki yayınları birçok farklı konuyu kapsamaktadır. Dağcılıktan bahsettik, ama aynı zamanda kurgu, felsefe, çevrecilik, dramaturgi, kültür, din ve politika üzerine de yazılar yazmıştır.
Zapffe’nin birçok denemesi 1969 tarihli Barske Glæder (“Kaba Zevkler”) kitabında toplanmıştır, “Stetind” isimli deneme de bunların arasındadır. Bu toplamalar artık günümüzde klasik sayılmaktadırlar; ülkenin geri kalanına Kuzey Norveç’in dağlarının dünyasını açmışlardır. Zapffe yazılarında kuzey Norveçli mizahını berrak bir düşünce ve düşünceli bir entelektüelin keskin kalemiyle birleştirmiştir. Zapffe yalnızlığına önem veriyordu ve resmi bir organizasyon ihtiyacından dolayı her şeye şüpheyle yaklaşıyordu. Norveç Alpleri Kulübü’ne üyelik için yaptığı ilk başvuru neredeyse başvuru yapmamak olarak yazılmıştı. Bu başvuruda yaptığı dağcılık aktivitelerinden ironik bir biçimde ve küçümseyerek bahsetmişti. Başvurusu reddedildi. Ama daha sonra kulüp ona kulübe katılması için bir davetiye gönderdiğinde teşekkür edip daveti kabul etti. “Bu nedenle, dağcılık kesinlikle bir ‘spor’ değildir demişti. “Hayatın Dionysosvari bir teyididir. Sürünen zavallı insanın dünyanın yüzündeki gazap dolu somurtmayla karşılaşmasıdır. Cehennemin çeneleri arasında yapılan bir Dante yolculuğudur, doğuştan sessiz taşın üzerinde yaşamın kıvılcımlanmasıdır”.
Dag O. Hessen Zapffe için “kelimelerin ustasıydı” diye yazmıştır. Açık gökyüzü altındaki yaşam hakkındaki yazıları alaylı bir mizah ve dilbilimsel bir zarafetle doludur. Barske Glæder’de uyku tulumunu “aksi halde ölümcül olacak bir iklimde insanın sürünerek içine girdiği yapay bir kürk” olarak tanımlar.
O dağların insan müdahalesi olmadan, el değmemiş olarak kalmasını diliyordu. Ona kalsa Norveç Turist Birliği’nin yürüyüş yollarını işaretleyen kırmızı “T” harfleri bile kaldırılmalıydı. “İşaretlerle yapılan bir dağ gezisi, işaretler olmadan yapılandan tamamen farklı bir şeydir” diyordu. Doğanın yok edilmesi bir ihanetti. Görüşleri “Elveda Norveç” ve “Gausta’dan Ayrılmak” gibi pek çok faklı makalesinde güçlü bir biçimde ifade edilmişti. Zapffe’nin karakteristik söylemlerinden biri şudur; “Dağlar insanoğluna uyum sağlamayacak, ama insanları bağrına basacak. Yalnızca insanların arkalarında hiçbir iz bırakmaması gerekiyor”.
Zapffe’nin eko-felsefeye kendi katkıları olmuştur. Zapffe dağlardaki yaşamın basit ancak öğretici olması gerektiğini düşünüyordu. Manzaraya baktığında daima sessizdi. Onun için bu an sonsuz gevezelik zamanı değil, tefekkür zamanıydı.
Zapffe aynı zamanda bazen tartışma yaratan içeriklere de sahip birçok edebi eser de yazmıştır. Bütün çalışma yaşamı boyunca kalıcı iş tekliflerini geri çevirmiştir. Kendi eserlerini vermek için kendine ait bir alan ve huzur istemiştir. Yine de birkaç yıl boyunca Oslo Üniversitesi’nde Mantık dersleri vermiş ve öğrencileri felsefe sınavlarına hazırlamıştır. Hatta 1966’da Mantık üzerine kendi ders kitabını bile yayınlamıştır, Den Logiske Sandkasse (“Mantığın Kum Havuzu”) isimli bu kitapta konunun yabancısı olanlara Mantığın “gizemlerini” karakteristik mizahıyla anlatmıştır.
Zapffe pek çok deneme toplamasının yanı sıra çeşitli gazete ve dergilerde de birçok makale yayınlamıştır. Seksen yedi yaşındayken son kitabı Hvordan jeg ble så flink’i (“Nasıl Bu Kadar Zeki Oldum”) yayınlamıştır. Bir sonraki yıl, 1987’de Norveç’in Fritt Ord (İfade Özgürlüğü”) ödülünü almıştır. Tromsø şehri adını bir dağa vererek onu onurlandırmıştır. Zapffe 12 Ekim 1990’da vefat etmiştir.