De Omnibus Dubitandum

HİPPİ HAREKETİNİN TARİHİ underground poetix edition

all rights reserved in floriankunkel türkçesi tolga öztürk editör şenol erdoğan “Hippi” kelimesini duyduğunda insanın kafasında birçok imge ve çağrışım canlanır: batik boyalı kıyafetlerine çiçekler iliştirmiş, her zaman gülümseyen, ot içmekten gözleri donuklaşmış, etrafta rengarenk boyanmış VW’leriyle dolaşan, savaş veya barış ve insanların birbirleriyle savaşmadan yaşadığı bir dünya hakkında şarkılar söyleyen Bob Dylan veya Joan […]

all rights reserved in floriankunkel
türkçesi tolga öztürk
editör şenol erdoğan

“Hippi” kelimesini duyduğunda insanın kafasında birçok imge ve çağrışım canlanır: batik boyalı kıyafetlerine çiçekler iliştirmiş, her zaman gülümseyen, ot içmekten gözleri donuklaşmış, etrafta rengarenk boyanmış VW’leriyle dolaşan, savaş veya barış ve insanların birbirleriyle savaşmadan yaşadığı bir dünya hakkında şarkılar söyleyen Bob Dylan veya Joan Baez gibi şarkıcıları dinleyen garip kıyafetler giymiş uzun saçlı ve sakallı gençler. Bu imge kısmen doğru olsa da aslında basmakalıp bir imgedir. Hippi Hareketi çok daha karmaşıktı, hep beraber askeri bir tesisin önünde oturmuş “Where Have All The Flowers Gone” söyleyip “ot” içmekten çok daha fazlasıydı. Durduk yere ortaya çıkmadı, bu genç insanların isyan etmesinin – ve en sonunda başarısız olmalarının – birçok nedeni vardı. Bu metinde bütün bakış açılarını inceleyeceğiz: ilk bölümde böyle bir hareketin oluşmasına neyin sebep olduğunu, ikinci bölümde “herkes için barış”tan başka felsefesinin ne olduğunu, sonraki bölümde detaylı bir biçimde – Hippi Hareketi’nin “çılgınlığının” mükemmel bir örneği olan, her klişenin yerine getirildiği kaotik bir olay olup en sonunda efsaneye dönüşen – Woodstock Festivali’ni inceleyeceğiz. Son bölümdeyse Hippi Hareketi’nin yavaşça yok olması ve onun siyasi kolu “Yeni Sol”un kendini yok etmesine bakacağız.

Devir Değişiyor
Elliler ve Erken Dönem Altmışlar

Artan Refah

Sonunda Hippi Hareketi’ne dönüşen olayın nedenini anlamak için, 1950’lere ve İkinci Dünya Savaşı sonrası duruma bakmamız gerekir. Amerikan orta sınıfı için ekonomik olarak her şey kusursuzdu: Roosevelt’in “Yeni Düzen”inin geç dönem etkileri ve savaşın kazanılması insanlarda coşkun bir ruh yaratmıştı, özel sektörün sadece sivil amaçlar için çalışması ve Avrupa’yla tekrar ticarete başlama imkanı ekonomik büyüme rakamlarını bir hayli yükseltmişti. Bu istikrarlı ekonomi, düşük işsizlik ve artan kişisel mülkiyetle birlikte insanlar artık çocuklarının aç kalma riski olmadan büyük aileler kurabiliyorlardı. Savaşın hemen sonrasındaki yıllarda doğum oranları oldukça yüksekti, 1945 ve 1957-60 yılları arasında doğan nesle bu yüzden “Baby Boomers” (Bebek Patlaması) kuşağı dendi. Önceki yıllarda hayal olan şey şimdi bir gerçeğe dönüşmüştü: banliyölerde içerisinde buzdolabı ve televizyon seti olan güzel beyaz bir ev, evin arkasında kocaman bir araba, bahçede babalarıyla futbol oynayan çocuklar, onlara soğuk Coca-Cola getiren anne – varlıklı bir toplumun muhteşem rüyası.

Artan Tehlikeler

Kimilerine göre bu durum, sıradan Amerikan insanının artan siyasi tehlikelerin üzerini örtmek için uydurduğu bir senaryoydu.

İkinci Dünya Savaşı’nın kazananlarından olan Sovyetler Birliği, Amerika’yla beraber ikinci süper güç olmuştu. Kurdukları koalisyonun Avrupa’da Nazi tehdidi olmadan ortak bir temeli kalmamıştı. Hatta farklılar her geçen gün daha da büyüdü: Kapitalizm ve Komünizmin birbirine karşıt sistemleri iş birliği yapamıyordu. Almanya’nın bölünmesiyle Soğuk Savaş Darwinvari iki ihtimalle baş göstermeye başlamıştı – ya kazan ve dünyayı yönet ya da kaybet ve yok ol. Kitle imha silahlarıyla yapılacak bir savaş sadece Amerika’daki değil bütün dünyadaki insanlar için tehdit oluşturuyordu. Hem Amerika hem de Sovyetler Birliği milyonlarca dolar harcayarak rakibinin sözde “öldürme” kabiliyetini geçmek için bitmek bilmeyen bir silahlanma sarmalına girerek, dünyayı birkaç kez yok edebilecek bir duruma geliyordu. Bu her daim mevcut tehlikenin Amerikalıların günlük yaşamına bile büyük etkileri olmuştu. Ülkenin dört bir yanında sığınaklar inşa edilmişti. Okul çocuklarına beyin yıkamadan çok da farklı olmayan bir biçimde atom bombası saldırısı sırasında ne yapmaları gerektiği öğretiliyordu. Okullarda, bugün izleyenlere garip bir komedinin ve korkutucu bir naifliğin gerçeküstü karışımıymış gibi gelen meşhur “Eğil ve Örtün” filmi gibi filmler izletiliyordu: “Bomba her an her yerde patlayabilir, hazırlıklı olmalıyız […] Eğer ışığı görürsen, mutlaka eğil ve örtün! […] Üzerini dikkatlice ört, […] ince bir kumaş ve bir gazete bile koruyacaktır seni […] üzerini açma, bir sivil savunma çalışanı hemen gelip yardım edecektir sana.”

Artan Radikalleşme

Bu daimi tehlike ortamında Birleşik Devletler’deki siyasi kültür gittikçe radikalleşmeye başladı: komünistlere ve hatta siyasi olarak aşırı solcu olduğu yalnızca düşünülen insanlara bile J. Edgar Hoover’ın yönettiği FBI, Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi (HUAC) veya Senatör Joseph McCarthy (medyada öyle söylenmesine rağmen HUAC’yle bir bağı yoktur) tarafından yönetilen Senato Yasama Komitesi (GOC) gibi kurumlar tarafından zulmediliyordu. Devlet kurumlarında çalışan her işçi ve politikacının yanlış bir şey söylediği anda işsiz kalabileceği bu kızışmış ortam ılımlı siyasi sola hiç hareket alanı bırakmadı. Amerika Birleşik Devletleri Komünist Partisi (CPUSA) veya daha küçük sosyal-demokrat partiler gibi sözde “Eski Sol” bu siyasi tiyatrodan çekilmek zorunda kaldı. Demokrat Parti’nin birçok üyesi sağ siyasete kaydı – partinin sol kanadında olmak tehlikeli olmaya başlamıştı. Ama gittikçe artan sayıda genç insanın mutsuz olmasını sağlayan sadece siyasi durum değildi. Siyahlar özellikle güney eyaletlerinde hala ırkçı baskılara ve ayrımcılığa maruz kalıyorlardı. Ama birden, Rosa Parks’ın otobüsün arka tarafında siyahların oturmak zorunda olduğu bölümde oturmayı reddetmesi ve Montgomery, Alabama’daki, Martin Luther King adında tanınmamış yerel bir rahibinde içinde olduğu siyahi halkın şehirdeki otobüsleri boykot etmeye başlamasıyla bu şartlara karşı bir başkaldırma da yavaşça başlamış oldu ve bu ilk kez halkın dikkatini çekti. Sağlamca yapılan bu ortak eylemin başarısı ülke çapında birçok kişiye ilham kaynağı oldu – derisinin rengine bakmasızın her bir Amerikalı için daha fazla hak elde etmeye çalışan Sivil Haklar Hareketi doğdu. Başta ayrımcılığa sonrasındaysa her türlü Amerikan politikasına karşı her geçen gün daha fazla sayıda gösteri ve protesto yapıldı. 1959’da, sonradan gösterileri ve yürüyüşleri organize eden en önemli grup haline gelecek “Demokratik Toplum İçin Öğrenciler” (SDS) kuruldu. Bu, “Yeni Sol” olarak bilinen şeyin özüydü: Barış, dayanışma, anti-militarizm, anti-kapitalizm ve anti-totalitarizm gibi ortak değerlere sahip insanların bir araya gelmesi. Kuruluş manifestosu olan “Port Huron Bildirisi” şu cümleyle başlıyordu: “Biz bu neslin insanlarıyız, büyük bir rahatsızlığın içine doğduk, şimdi üniversitelere yerleştik, miras aldığımız dünyaya huzursuzca bakıyoruz”. Bu cümle SDS’in neredeyse her üyesi için geçerliydi: Çoğunlukla sosyal ya da siyasi bir şeyler okuyan, geleceği ellerine almak isteyen, genç, entelektüel adamlar ve kadınlar. Yeni Sol’un siyasi sahnede yeri yoktu, SDS’in amaçlarına göre hareket eden bir partinin başarılı olamayacağı açıktı, bu yüzden hareket erken döneminde siyasete atılmak yerine Sivil Haklar Hareketi’nin görüşlerini halk arasında yaymak ve Amerika’nın en alt sosyal sınıflarının yaşam kalitesini arttırmaya çalışmak gibi daha doğrudan ve muhalif eylemler yaptı.

Yeni Kültür

Sadece siyasi değil kültürel boyutta da değişimler oluyordu. Gelmekte olan Yeni Sol ve Hippi Hareketi üzerinde edebiyatın yalnızca bir alt kültürü olan “beatnikler” olarak adlandırılanların büyük bir etkisi vardı. Kendilerine “Beat Kuşağı” diyorlardı, bu ismi hem “hırpalanmış” (beaten) hem de “mutluluk veren, kutsayan” (beatific) kelimelerinden türetmişlerdi. Şiirleri ilhamını büyük ölçüde bahsedilen siyasi sorunlardan, Uzakdoğu dinlerinden ve İkinci Dünya Savaşı deneyimlerinden alıyordu, en etkileyici ve popüler temsilcileri Jack Kerouac ve Allen Ginsberg’di. Her ne kadar Hippi’ler hayatlarından keyif alıp mevcut durumu protesto etmek de dahil her şeyin pozitif yönlerini görmeye çalışsalar da, beatniklerin bu konulara karşı kötümser bir yaklaşımı olması ve hiçbir şeyi değiştirmeye çalışmamalarına rağmen Beat Kuşağı’nın felsefesi, Hippi Hareketi’nin ve sonraki Yeni-Çağ “dinlerinin” temellerinden biriydi.

Bob Dylan – Devir Değişiyor
(The Times, They Are A-Changing)

Her neredeyseniz Gelin senatörler, kongre üyeleri
Bir araya gelin Bu çağrıya kulak verin
Ve kabul edin Kapının girişinde durmayın
Etrafınızdaki su yükseliyor Koridoru tıkamayın
Ve kabul edin yakında Çünkü zarar görecek olan
İliklerinize kadar ıslanacaksınız Oyalayan olacak
Eğer önemliyse Dışarıda bir savaş var
Sizin için zaman kazanmak Ve öfkesi artıyor
O zaman yüzmeye başlasanız iyi edersiniz Yakında pencerelerinizi tiretip
Yoksa bir taş gibi dibe çökeceksiniz Duvarlarınızı sallayacak
Çünkü devir değişiyor Çünkü devir değişiyor

Gelin yazarlar ve eleştirmenler Gelin bütün ülkedeki
Kalemiyle kehanette bulunanlar Anneler ve babalar
Ve gözlerinizi dört açın Ve anlamadığınız şeyi
Bu şans bir daha gelmeyecek Eleştirmeyin
Ve çok erken konuşmayın Oğullarınız ve kızlarınız
Feleğin çarkı hala dönüyor Sizden emir almayacak
Ve şimdiden söylemeyin Sizin eski yolunuz
Kim kimdir Hızlıca yaşlanmakta
Çünkü bugünün kaybedeni Eğer el uzatmayacaksanız
Yarının kazananı olacak Lütfen yeni olanın önünde durmayın
Çünkü devir değişiyor Çünkü devir değişiyor

Yol çizildi
Küfür savruldu
Şimdi yavaş olan
Yakında hızlanacak
Ve bugün
Yakında geçmiş olacak
Düzen
Hızlıca değişiyor
Bugün birinci olan
Yakında sonuncu olacak
Çünkü devir değişiyor

1964 tarihli bu şarkı 50’lerin sonu ve 60’ların başındaki durumun eleştirel bir tasviri olarak görülebilir (Dylan’ın diğer şarkılarından farklı olarak, anlam doğrudan metinde yazılanlardadır, soyut çıkarımlara gerek yoktur): Dünya daha önce görülmemiş sorunlarla karşı karşıyadır, büyük bir atom bombası tehdidi vardır ve bütün ülke öfke içindedir – siyahlar, Sivil Haklar Hareketi, Soğuk Savaşın, ondan para kazananlar dışında kimseye bir yararı olmayan bir savaşın parçası olmak istemeyen üniversite öğrencileri. (Dylan “Masters Of War’da da bu konuya değinmiştir). İlk sözlerde bu durumu yükselen sulara benzetmiştir ve insanları “bir taş gibi batmak” istemiyorlarsa mevcut devrimin bir parçası olmaya çağırmıştır. İkinci sözlerde medyaya, yazarlara seslenir ve neler olduğunu dikkatlice izlemelerini söyler. Üçüncü sözlerde konuştuğu politikacılara onlara katılmalarını tavsiye etmez. Sadece yollarında durmamalarını söyler, onların gerçekleşmekte olan devrimde yerleri yoktur. Bu devrimi daha çok gençler gerçekleştiriyordur ve bu gençlerin ailelerine eğer kendileri de katılmıyorlarsa en azından engel olmaya çalışmamalarını söyler. Son bölümdeyse gerçekleşmekte olanın durdurulamayacağını belirtir: Yol çizilmiştir, genç insanlar gücü eline alacaktır ve yaşlıların artık şansı yoktur. Neticede Dylan Hippi Hareketi arifesindeki durumun yerinde bir tasvirini yapmaktadır – dünya değişmelidir ve bunu deneyecek olan insanlar hazırdır.

O Benim Dostumdu – Altmışların Başı

Altmışların başındaki durum bir hayli karmaşıktı: 1962 sonbaharındaki Küba Füze Krizi Soğuk Savaş’ın en üst noktasıydı, bir başka dünya savaşı çıkmak üzereydi ve bu defa kitle imha silahlarının bolca kullanılması kaçınılmaz görünüyordu. Bu büyük çekişme yalnızca John F. Kennedy ve Nikita Krushchev’in sağduyusuyla önlenebilirdi – her iki hükümetteki sertlik yanlıları da kırmızı düğmelere anında basabilirlerdi. Bu Soğuk Savaş’ın en büyük dönüm noktalarından biriydi ve daha fazla insanın neler döndüğü hakkında düşünmesine neden oldu. Birçoğu, çoğunlukla da genç insanlar, bir şeylerin değişmesi gerektiği, dünyanın böyle bir çekişmeye uzun süre dayanamayacağı sonunca vardılar. Ama henüz büyük protestolar başlamamıştı, Kennedy insanların eleştirmek istemediği, siyasette yeni bir dönemin sembolü olan büyük bir şahıstı. Ancak iki olay insanların gönülsüzlüğünü kırdı: Birincisi, Kennedy’nin 1963 Kasım’ında suikaste uğramasıydı. Öldürme eylemi başlı başına yeterince önemliydi – kendini barışa adamış bir liderin öldürülmesi sadece A.B.D’deki değil bütün dünyadaki insanlar için büyük bir şoktu. Mesaj açıktı: Şiddet barışı yener. Ama daha önemlisi, halefi Lyndon B. Johnson’ın insanların kendisini protesto etmesini engelleyen şeylerin hiç birine karşı çıkmamasıydı. Doğrusu, Yeni Sol’un ve diğer hareketlerin birçok üyesi Vietnam Savaşı’nın tırmanmasından onu sorumlu tuttular – bu, harekete sempati duyan insanların sayısının daha fazla artmasını sağlayan ikinci olaydır. Gençliğin Kennedy’den duyduğu umut Byrds’ün “O Benim Dostumdu” (He Was A Friend Of Mine) parçasında anlatılır.

The Byrds – O Benim Dostumdu (He Was A Friend Of Mine)

O benim dostumdu O benim adımı hiç bilmedi
O benim dostumdu O benim adımı hiç bilmedi
Öldürülmesinin hiçbir amacı Onunla hiç tanışmasam da
Hiçbir nedeni ve gereği yoktu Ben onu tanırdım
Ah o benim dostumdu O benim dostumdu

Dallas şehrindeydi Öylesine kıymetli bir zaman boyunca
Dallas şehrindeydi Bir ulusun lideriydi
Altıncı kattaki bir pencereden O benim dostumdu
Biri onu vurdu
Aho Dallas şehrinde öldü

Bu şarkı, insanların onun ölümü hakkında hissettiği derin kederi ifade etmektedir. Bir dost, dünyayı daha iyi bir yere çevirmek için güce sahip biri olarak görülüyordu – ve şimdi ölmüştü, öldürülmüştü ve ulus ne olacağı belli olmayan bir yolda ilerliyordu.

Büyüyen hareketlerin ilk önemli başarısı 1964 yılında San Francisco bölgesinde, Berkeley Üniversitesi’ndeki “İfade Özgürlüğü Hareketi” olmuştur. O yıllarda insanların kampus içinde siyasi görüşünü açıklaması ya da siyasetle alakalı konuşması yasaktı. Jack Weinberg adında bir öğrenci üniversitenin ana kapısı önünde Sivil Haklar Hareketi için para toplarken polis tarafından gözaltına alındı – bu, yüzlerce öğrencinin yolu kapatmasına neden oldu. Polisler ve Weinberg etraflarını sarmış kimisi sadece yolda oturan, kimisi polislere konuşma yapan öğrenciler arasında otuz altı saat boyunca arabanın içinde oturdular. Sonraki haftalarda, polis 1964 yılının Aralık ayında sekiz yüz genci tutuklayana kadar protestolar her geçen gün daha da büyüdü. Ancak üniversite yönetimi mevcut yasakları devam ettirmenin imkansız olduğunu gördü: 1965 Ocak ayından beri bölgedeki “Sproul Merdivenleri” siyasi tartışmalar ve konuşmalar için kullanılabilmektedir. Bu direniş hareketinin başarısı, San Francisco’nun Hippi Hareketi’nin başkenti haline gelmesindeki önemli bir etkendi.

Eğer San Francisco’ya gidiyorsan…
Hippi Hareketi

İfade Özgürlüğü Hareketi’nin Berkeley’li öğrencilerin çoğunluğunun Yeni Sol ideolojisine inanan radikallerden oluştuğunu ve San Francisco’nun da Amerika’daki en liberal şehirlerden biri olduğunu göstermesiyle, buranın Hippi Hareketi’nin merkezi haline gelmesi neredeyse zorunlu olmuştu. Şehir zaten kendilerine “hip” (havalı) diyen beatniklerin eviydi. San Francisco’ya gelen genç insanlar felsefelerine ve bilgeliklerine hayran oldukları beat idollerinin bohem hayatını yaşıyorlardı, ama eski beatniklerin gözünde bu gençlerin hayattaki tek amacı uyuşturucu kullanmaktı. Onlara “kıdemsiz hipsterlar” ya da kısaca “Hippiler” diyorlardı – karşıt-kültürel gençlik kısa zaman sonra kışkırtıcı bir şekilde kendileri için bu terimi kullanmaya başladı. San Francisco’nun Haight-Ashbury bölgesinde kendilerine uygun bir yer buldular – eski ve ucuz Viktoryen evler, liberal komşular vardı ve bölge Berkeley’deki California Üniversitesi’nden çok da uzak değildi. Bir süre sonra her yerde değişik kıyafetler ve uyuşturucular satılır hale gelmişti (bölgeye çoğunluka “Hashbury” – Haşişbury- deniyordu) ve insanlar sokaklarda ve parklarda müzik yapıyorlardı. Hatta önceden askeri doktorların çoğunlukla uyuşturucu bağımlılarını bedavaya tedavi ettiği bir binada “Free Clinic” (Bedava Muayenehane) adında bir hastane bile kurulmuştu. Önceleri sadece uyuşturucu etkisi altında yardıma ihtiyaç duyan insanlar için kullanılan sonrasındaysa Hippilerin kendilerini tanımlamak için kullandığı “Freak” (Ucube) terimi bu hastanenin isminden gelmektedir. (Free Clinic’i hızlı telaffuz edin!)

Sonraki iki yıl boyunca, Hareket’in neredeyse umuma kapalı ve ticari olmayan zamanları, özlü Hippi felsefesine çok yakın bir biçimde yaşanarak karakterize edildi – komünal barınma (tercihen şehirden uzakta) ve özgür aşk, sıra dışı giyinme, otoritelere ve Vietnam Savaşı’na karşı barış protestoları, yeni tarz müziği dinleme ve çok fazla uyuşturucu tüketme.

Hippi Felsefesi
Yeni Yaşam Kültürü

Hippiler bir arada yaşamanın yeni biçimlerini tesis ettiler: komünler ve özgür aşk. Komünler insanın cinsiyetinden, mesleğinden vb. bağımsız olarak herkesin eşit seviyede olduğu yaşam alanlarıydı. Tercihen bir komün taşrada yer alırdı: doğanın içinde küçük bir çiftlik, tamamen doğal malzemeden inşa edilmiş yapılar (ahşap evler vb.), tamamen doğal yollarla üretilen ekinler (kimyasal kullanmadan), doğal kumaştan el-yapımı kıyafetler giyen insanlar. Böyle bir toplulukta aşk tamamen özgür olmalıydı, evliliğe gerek duyulmamalı ve çocuklar yalnızca ebeveynleri tarafından değil bütün grup tarafından büyütülmeliydi. Bu komünlerin aslında neredeyse hiç işe yaramaması gerçeğinin yanında, bu yeni yaşam biçimleri sıradan Amerikalıların pek de hoşuna gitmemişti.

Saçlarım Tıpkı İsa’nınkiler Gibi
– Hip Giyim Tarzı

Giyim tarzı ve moda Hippilerin kendilerini tanımlamalarının büyük bir bölümüydü. Bir Hippi’nin nasıl göründüğünü düşündüğünde herkesin aklına aynı imge gelir: vahşi bir biçimde uzamış uzun saç ve sakallı erkekler, daha da uzun saçlarına boncuklar takmış kadınlar. Çiçekler de oldukça modaydı (“…saçına mutlaka çiçekler tak”) ama uzun saçla bile uygulamada sorun çıkıyordu: Tek bir çiçeği nasıl takacaksınız ki? Giyim tarzı açısından bakarsak, eğer düzgün görünüyorsa neredeyse her şey giyilebilirdi: biraz kirli, eskimiş ve tabi ki üzerinde neredeyse zorunlu barış işaretini de içeren birçok arma olan kıyafetler. Hareket’in erken dönemlerinde askeri kıyafetler de oldukça popülerdi: aslında ormanda ve çayırlarda daha kolay gizlenmek için düşünülen yeşil ve kahverengi renkler, doğal olan her şeyle kurulan zihinsel bağı temsil ediyordu ve aynı zamanda barış-seven bir asi olarak kamuflaj kıyafetler giymek kışkırtıcı bir şeydi de. Daha sonra, Hareket gittikçe popüler hale geldiğinde, aslı Endonezya’ya dayanan batik boyama tekniği hip kültürünün içinde kendine yer buldu. Bu teknik Hippi amaçları için neredeyse mükemmeldi: hemen hemen bütün (ucuz) kumaşlara uygulanabiliyordu, herkes evde yapabilirdi, yaratıcılık kullanmaya elverişliydi ve sonunda rengarenk kıyafetler yaratıldı. San Francisco altmışların ikinci yarısında boya üreticileri için oldukça ilginç bir pazar haline geldi.

Bu renkli tarz o günlerde popüler olan her şeye uygulandı: kadınlar, bazen batik boyalı bazen de genellikle çiçekler olan “normal” desenli geniş etekler giyiyorlardı. Altmışların sonunda, ilk olarak modaya yön veren Körfez Bölgesi’nde sonrasındaysa bütün ülkede ve bütün dünyada İspanyol paça pantolonlar moda oldu. Kızılderililerin kıyafetlerini andıran şeyler de oldukça yaygındı, özellikle güzel taşlardan yapılmış kolyeler ve ikinci bir amacı da olan renkli saç bantları: ki bunlar saçların yüze düşmesini engelliyordu.

Tabi ki bütün bu yeni biçimler yaşlı nesiller tarafından kınandı -ki aslında bu da bir amaçtı, kendilerini dar kafalı ebeveynlerden ve tutucu toplumdan ayırmak için radikal yeni bir görünüme sahip olmak. Ve tabi ki bu kışkırtmanın sonuçları da oldu: saçlarını kesmek istemeyen birçok genç insan tutucu aileleri tarafından evden atıldı – inanılmaz! Bu kendi tavırlarına inanmış evsiz insanlar toplumun onları istemediğini gördü. Ve genellikle yolları, topluluğun her geçen gün daha da büyüdüğü, kimsenin batik boyalı kıyafetler ya da çok uzun saçlardan şikayetçi olmadığı “vaat edilmiş topraklara”, San Francisco’ya düştü.

Saç (Hair)

Saçlı başını uzat bana Söyle bana görebiliyor musun
Uzun güzel saçlı Gözlerimi eğer görebiliyorsan
Işıltılı, parıltılı Demek ki saçlarım çok kısa
Ateşli, lepiska, jöleli
Uzun saçlarını ver bana Buraya kadar
Omuzlarına kadar ya da daha uzun Şuraya kadar
Burada, bebeğim, orada annecim Kendi nerde durursa
Her yerde babacım babacım Oraya kadar

Bırak uçuşsun esintide Apışıp kalacaklar
Dolaşsın ağaçlara Gördüklerinde beni
Bitlere ev olsun saçlarım Sapsarı ,briyantinli
Bitler için bir ev İncil’deki gibi saçlarımdan
Arılar için bir kovan Yapılmış tören elbisemin içinde
Kuşlar için bir yuva
Anlatacak söz yok Saçlarım tıpkı İsa’nınkiler gibi
Güzelliğini, görkemini Şükürler olsun bayılıyorum onlara
İhtişamını saçlarımın Şükürler olsun Meryem oğlunu sevmişti
Benim annem niye sevmiyor beni
Uzun olsun istiyorum, düz, kıvırcık,
Kabarık, karmaşık, taranmamış, pasaklı, Saç, saç, saç, saç, saç, saç
Donuk, yağlı, kaygan, yumuşacık, Saç
Işıltılı, parıltılı, ateşli, Savur onları, göster onları,
Lepiska, jöleli, Tanrı’nın uzatabileceği kadar uzat onları
Düğümlenmiş, puantiyeli, Saçlarım, saçlarım, saçlarım, saçlarım,
Dolaşmış, boncuklu, örgülü, Saçlarım
Pudralanmış, çiçekli ve konfeti takılmış, Savur onları, göster onları
Halka takılmış, darmadağın, pullarla süslenmiş ve Tanrı’nın uzatabileceği kadar uzat onları
Arapsaçına dönmüş Saçlarım

Saç, yukarıda yazılan şarkı sözlerinin de konusu: Bu sözler, hip kültürünü basmakalıp bir biçimde tasvir ettiği için Hippiler tarafından çok da sevilmeyen 1968 tarihli Broadway müzikali “Hair”den alıntı. Yine de yukarıdaki gibi bazı metinleri oldukça faydalı. Hippiler için saç tarzının ne kadar önemli olduğunu, kişisel zevklere bağlı olarak ne kadar yaratıcı bir şekilde kullanıldığını gösteriyor. Sadece bir şart vardı: saçlar uzun olmak zorundaydı, en azından sıradan Amerikalı kesiminden uzun. Yukarıdaki alıntı aynı zamanda nesiller arasındaki sorunlarla da ilgileniyor – “Meryem oğlunu sevmişti / Benim annem niye sevmiyor beni” – ama yine de müzikalin Hippi kültürüne klişe yaklaşımını da gösteriyor – “Bitlere ev olsun saçlarım”. Hemen hemen herkes Hippilerin yıkanmadığını, kötü koktuğunu vb. düşünüyordu. En sert birkaç tanesi için bu gerçek olabilir ama kitlesel olarak doğru değildi. O zamanın anonim bir tanığı bir röportajda şöyle diyordu: “Evet saçlarımızı yıkıyorduk. Hey, derinlerde bir yerde biz hala banliyölerden gelen Baby Boomerlardık”.

Bir, İki, Üç, Ne İçin Savaşıyoruz…?
Vietnam Savaşı ve Protesto Yürüyüşleri

Vietnam’daki savaş, altmışların sonundaki merkezi siyasi “olay” ve bütün Hippi Hareketi içindeki en önemli etkenlerden biriydi. Amerika Birleşik Devletleri Kuzey Vietnam’la asla resmi olarak savaşmadı, onların bölgedeki bütün askeri güçleri Güney Vietnam Cumhuriyeti’ne “askeri tavsiye vermek” için orada bulunuyordu. Bölgeyi bilen, evleri olan “yeşil cehennemdeki” düşmana karşı ormanın içinde bir savaş sürdürmek, büyük sayılar halinde askere çağrılmış, onları ilgilendirmeyen bir ülkeye ve ülkelerini koruyan çok sayıda insana karşı savaşmak istemeyen genç Amerikan askerleri için korkunçtu. Bu yüzden bu savaş genç insanların isyanının hedefi haline geldi.

1965’i izleyen yıllarda savaş daha da büyüdüğünde asker ihtiyacı da arttı. Birçok insan askere çağrıldı, bu da isyan eden gençlerin durumu protesto etmesine yol açtı. İronik olarak, genç insanları uzaktaki bir ülkeye gönderme politikasına karşı ilk oturma eylemini ya da gösterileri düzenleyenler, askere alımdan muaf tutulan üniversite öğrencileriydi. Ancak Hippi Hareketi yalnızca öğrencilerden oluşmuyordu ve kısa süre içinde bir çok genç adam askerden (tercihen San Francisco’ya) kaçtı ve askeri kurumların önünde medyanın katılımıyla “celp kağıdı yakma” eylemleri düzenlendi. Celp kağıdını yok etmenin cezası altı yıla kadar hapisti ancak polis tek seferde binlerce genç adamı tutuklayamayacağı gerçeğiyle yüzleşti. Birçok insan tutuklansa da en öne çıkanı Joan Baez’in kocası David Baez’di.

Vietnam da ise durum korkunçtu. Ormanın içinde çoğunlukla görünmez bir düşmana karşı savaşmak askerler arasında ağır psikolojik sorunlara neden oldu. Birçoğu kendi gerçeküstü dünyalarına çekildi, bazıları tamamen delirdi, inanılmaz derecede gaddarlaştı ve My Lai katliamında olduğu gibi önlerine çıkan herkesi öldürdü. Daha büyük bir çoğunluğu ise uyuşturucu kullanmaya başladı – esrar ve LSD tüketimi Vietnam’daki askeri güçler içinde büyük bir sorundu. Bu durumdan yurtlarındaki Amerikalıların haberi oldu ve bu – çoğunluğu SDS tarafından başı çekilen -büyük protestolara yol açtı. Binlerce genç insan düzenli olarak sokağa çıktı, yolları ve hükümet binalarını kapadılar, oralarda günlerce oturdular, şarkılar söylediler, uyuşturucular kullandılar – bu meşhur oturma eylemleri kısa sürede kendi içinde bir Hippi efsanesine dönüştü. Bu gösterilere katılanlar çoğunlukla Yeni-Sol üyeleri, üniversite öğrencileri ya da askere gitmeyi reddedenlerdi. Her ne kadar savaş karşıtlığı Amerikan nüfusunun büyük çoğunluğuna yayılmış ve hemen hemen herkesin Saigon’la Hanoi arasında bir yerlerde savaşan bir tanıdığı olsa da, sıradan Amerikan orta-sınıfından gelenler bu oturma eylemlerine katılmayı hiç düşünmediler – bu eylemler halk arasında yaygınlaşmadı, McCarthy ve yardakçıları insanların zihinlerinde derin izler bırakmışlardı.

Country Joe & The Fish – Ölmeye Hazırlanıyormuşum Gibi Hissediyorum Rag’i
(I Feel Like I’m Fixin’ To Die-Rag)

Evet, hadi hepiniz gelin, büyük güçlü adamlar Hadi Wall Street’tekiler, yavaş hareket etmeyin
Sam Amca’nın yine yardımınıza ihtiyacı var Neden mi dostum, bu savaş çok hızlı
Kendini berbat bir karmaşanın içine soktu Kazanılacak çok para var
Ta orada Vietnam’da Orduya malları pazarlayarak
Hadi bırakın kitaplarınızı ve bir silah kapın Sadece umut edip dua edin eğer bombayı
Çok eğleneceğiz atarlarsa
Viet Kong’luların üzerine atsınlar

(Nakarat)
Ve bir, iki, üç Hadi generaller, hadi hızlı hareket edelim
Ne için savaşıyoruz? Sonunda doğdu istediğiniz büyük şans
Bana sorma, benim umurumda değil Gidip haklamalısınız o kızılları
Bir sonraki durağım Vietnam Çünkü en iyi komünist ölü olandır
Ve beş, altı, yedi, Ve biliyorsunuz barış sadece
Açın cennetin kapılarını Onları cehenneme yolladığımızda gelebilir
Neden olduğunu düşünecek zaman yok
Yuppi! Hepimiz öleceğiz

Evet, hadi bütün ülkedeki anneler
Vietnam’a gitsinler diye toplayın çocuklarınızı
Hadi babalar, çekinmeyin
Çok geç olmadan gönderin onları
Mahallenizdeki ilk kişi olun
Oğlu eve tabutta dönen

“Ölmeye hazırlanıyorum” parçasında San Francisco’lu müzisyen Country Joe McDonald savaştan oldukça kinayeli bir biçimde bahseder. Konunun kendisine zıt biçimde müzik bir hayli eğlencelidir. İlk sözlerde, ordunun bir tatil kampı imgesi yaratmaya çalışarak gönüllü insanlar toplamaya çabalamasıyla dalga geçer. Nakarat birçok Amerikalının ve tabi ki birçok askerin o kadar uzaktaki bir ülkede, özellikle de halkın büyük bir bölümünün kendilerini komünizmden korumalarını istemediği bir ülkede savaşmak için bir mana bulamamasını anlatır. Üçüncü sözlerde ise Amerikan sanayisi anlamındaki “Wall Street”, savaşı sadece mali çıkarlar yüzünden desteklemekle suçlanmaktadır – ve gerçekten de Dow Chemicals (Napalm ve Agent Orange’ın [portakal gazı] üreticisi) gibi şirketler savaştan milyonlarca dolar kazanmışlardır. Son sözlerde ise muhafazakar ailelerden, – oğullarının ne istediğini umursamayan – çoğunluğu İkinci Dünya Savaşı gazisi olup oğulları için en iyisinin orduya katılmak olabileceğini düşünen babalardan bahseder. “John Brown” adlı şarkısında Bob Dylan da bu sorundan bahsetmiştir: “John Brown savaşa gitti / uzak bir kıyıda savaşmaya / annesi tabi ki gurur duyuyordu! / üniformasıyla falan / sırım gibiydi / annesinin suratı sırıtmaktan yamulmuştu”.

Mor Sis Beynimin İçinde
Uyuşturucular

Uyuşturucuların Hippi Hareketi’nde çok ama çok büyük bir önemi vardı. LSD (“liserjik asit dietilamid” ya da kısaca dendiği gibi “asit”) ve onun psikedelik etkileri olmadan, şarkılar ya da tablolar gibi kültürel eserler olmazdı. LSD – çoğunlukla sanıldığı gibi esrar değil – güncel San Francisco Hippi sahnesinin en önemli uyuşturucusuydu. Her ne kadar esrar da çok yaygın olsa da “gerçek” Hippiler daha çarpıcı etkilerinden dolayı LSD’yi tercih ediyorlardı ve esrarın böyle önemli bir pozisyonu yoktu. Bu uyuşturucu 1938 yılında Basel’deki Sandoz laboratuarında çavdarmahmuzu alkaloitleri üzerinde tıbbi amaçlarla araştırmalar yapan Albert Hofmann tarafından geliştirilmişti. Kendisine oldukça işe yaramaz görünen LSD-25’in ilk üretiminden beş yıl sonra “garip bir önseziyi” takip etti ve LSD’yi tekrar yarattı. 4 Nisan 1943 Cuma günü kristal tozdan 250 mikrogram aldı ve tarihteki ilk LSD tribini deneyimledi. Sonraki yıllarda, altmışların başında Harward’da Timothy Leary adındaki bir öğretmen onu keşfedip arkadaşları ve öğrencileri arasında yayana kadar LSD çoğunlukla psikolojik terapilerde kullanılmıştı. 1963’te Sandoz’un ruhsatının süresi dolduğunda (aynı yıl Leary’de Harward’dan kovulmuş, New York’a gidip deneylerine devam etmiştir) uyuşturucu yeni altkültür arasında hızla yayılmaya başladı. 1965’te Berkeley’li kimyager Owsley Stanley Los Angeles’a gitti, bağlantılarını kullanarak birçok hammadde aldı ve en az 100.000 doz LSD üretti (bazılarına göre bu sayı 10.000.000’a kadar çıkıyordu). San Francisco’ya geri döndü ve LSD’yi Ken Kesey’nin başını çektiği “Merry Pranksters” gibi yeraltı gruplarına bedava dağıtmaya başladı. Ken Kesey, Leary’nin eski bir öğrencisiydi ve yazdığı kitap “One Flew Over Cuckoo’s Nest”in (Guguk Kuşu) başarısı sayesinde çok fazla parası vardı ve böylece LSD’nin bedava dağıtıldığı büyük partiler için – meşhur “asit testleri”- gerekli parayı karşılayabiliyordu. Yüzlerce insanın kafayı bulduğu ve psikedelik müziğin çalındığı bu partiler San Francisco’da büyük ilgi çekiyordu. Tabi ki şehir yönetimi kentlerinde artan uyuşturucu bağımlılığından memnun değildi ve böylece (tıbbi açıdan bakıldığında, genel kanının tersine, LSD fiziksel bağımlılık yapmamasına rağmen) asit 16 Ekim 1966’da bütün Amerika’da yasaklandı. Bu yasak LSD tüketimini düşürmedi, Hippi Hareketi’nin altmışların sonunda her geçen gün büyümesine doğru orantılı olarak uyuşturucu kullanımı da arttı.

Jimi Hendrix – Mor Sis (Purple Haze)

Mor sis beynimin içinde Mor sis her yerde
Son zamanlarda mevzular Bilmiyorum yükseliyor muyum
eskisi gibi görünmemekte yoksa düşüyor muyum
Tuhaf davranıyorum Mutlu muyum
Ama nedenini bilmiyorum yoksa üzgün müyüm
Kusuruma bakmayın Olan her neyse
Gökyüzünü öptüğümde o kız büyüledi beni

Mor sis gözlerimde
Bilmiyorum gündüz mü
yoksa gece mi
uçurdun, uçurdun zihnimi
Yarın da mıyız
Yoksa zamanın sonunda mı

“Purple Haze” Owsley’nin ürettiği LSD’lerden en etkili olanın ismiydi ve kimyagerin en iyi müşterilerinden biri olan Jimi Hendrix onun için bir şarkı yazdı. Psikedelik ve uyumsuz gitar sesi eşliğinde Hendrix uyuşturucunun etkileri hakkındaki şarkısını söyler: kafa karışıklığı, halüsinasyonlar, zaman kavramının yitirilmesi, bir bad trip riski ve korkunç bir uyuşturucu deneyimi. LSD genellikle “felsefi” amaçlarla, insanın zihnini ulaştırdığı yeni ufuklar için kullanılmaktaydı.

Demek
Bir Rock’N’Roll Yıldızı Olmak İstiyorsun

Havalı Müzik

Hippi müziği iki bölüme ayrılabilir:
Bir yanda “kendi kendine yapılan” müzik vardı. Tercihen esrar ya da LSD etkisi altında bir arada oturup gitarlar, tefler, vurmalılar, mızıkalarla (ya da ses çıkarabilen ne varsa) müzik yapmak Hippiler arasında çok yaygındı. Çalınan şarkılar genellikle Amerikan Folk Müziği (Bob Dylan, Pete Seeger, Woody Guthrie vb.) ya da kökleri uzak ülkelere dayanan (“Kumba yah” gibi) parçalardı. Bu “performanslar” genellikle parklar gibi halka açık alanlarda (Golden Gate Parkı’nda her daim müzik yapan insanlar bulunuyordu ve isteyen hemen katılabilirdi) ya da oturma eylemlerinde ve gösterilerde yapılıyordu.

Diğer yanda ise tabi ki profesyonel müzik sahnesi vardı: Jefferson Airplane, The Grateful Dead, The Byrds, The Mamas And The Papas ve Creedence Clearwater Revival gibi gruplar daha önce duyulmamış, tamamen yepyeni bir tarz oluşturmuşlardı. Parçalar genellikle psikedelik uyuşturucuların etkisi altında yazılıyor ve çalınıyordu, elektrik gitarlar en önemli enstrümanlardı.

The Byrds – Demek Bir Rock’n’Roll Yıldızı Olmak İstiyorsun
(So You Want To Be A Rock’n’Roll Star)

Demek bir rock’n’roll yıldızı Sonra şehir merkezine gitme zamanı gelir
olmak istiyorsun? Orada menajerler seni yüzüstü bırakmaz
O zaman şimdi söyleyeceklerimi dinle Sat ruhunu plastik malları satmak için
Yalnızca bir elektrik gitar al bekleyen şirkete
Sonra biraz zaman ayır Ve eğer bir iki hafta içinde
Ve nasıl çalınacağını öğren Listelere girebilirsen
Ve saçlarını doğru biçimde savurduğunda Kızlar senin parçalayacaklardır
Ve daracık pantolonunla
Her şey yoluna girecektir

Zenginliğin ve ünün için ödediğin bedel
Hepsi garip bir oyun muydu?
Birazcık delirdin
Para, ün, halkın övgüsü
Sakın unutma kim olduğunu
Sen bir rock’n’roll yıldızısın

Her ne kadar The Byrds’ün şarkısı gayet naif ve iyimser görünse de, yalnızca genç insanların hayallerini değil, aynı zamanda San Francisco’nun en başarılı grubu Jefferson Airplane’nin kuruluş öyküsünü de neredeyse kesin bir biçimde anlatır. Grubun kurucusu Marty Balin, gece kulüplerinde grup kurmak için insan aramış, bulduğu insanlarla bazı şarkılar çalmışlar, bir menajer bulmuşlar (sonradan, sömürüyü andıran yöntemleri nedeniyle Körfez Bölgesi müzik sahnesinin en nefret edilen insanı haline gelen Mathew Katz), ilk albümleri “Jefferson Airplane Takes Off”u çıkarmışlardır ve albüm hemen çok satanlar listesine girmiştir. Grace Slick’in gruba katılması ve kendi şarkıları “Somebody to Love” ve “White Rabbit”i de beraberinde getirmesiyle en sonunda rock yıldızları olmuşlardır. The Grateful Dead’in hikayesi de çok benzerdir – bir asit testi sırasında tanışmışlardır.

Kova Çağının Şafağı…
Astroloji ve Doğu Dinlerinin Etkisi

Hippiler Uzak Doğu dinlerinin büyük bir kısmını benimsediler. Benimsedikleri özel bir tanesi yoktu ancak Budizm’in, Hinduizm’in vb. belli kısımlarından kendi karışımlarını oluşturdular. Barış içinde yaşamanın önemi (özellikle Budizm’de) ve insanın kendi benliğini araması, asıl gerçeği arayan genç insanlar için kesinlikle idealdi. Hindu rahipler arasında ruhsal içgörü kazanmak için uyuşturucu kullanımı çok yaygındı, bu yüzden onların deneyimleri kolayca LSD kullanan çiçek çocukların deneyimlerine benzetilebilir. Psikedelik ve halüsinatif uyuşturucuların büyük psikolojik tesirlerinden etkilenerek, bu yeni deneyimlerin anlamlarını aradılar. Bu dinlerin Hippiler arasında yaygın olmasını açıklayan başka bir nokta ise Amerika için tamamen yeni olmalarıydı – yalnızca başka ülkelerden gelen azınlıklar bu dinlere inanıyorlardı ve çok fazla genç insan tarafından Hıristiyanlık’ın terk edilmesi, aynı zamanda bir başkaldırının işaretiydi de (Buna rağmen Hippiler eski dinlerinin -yardımlaşma ve insanlık gibi – kendi hip felsefelerine uyan ana kısımlarını benimsiyorlardı).

Bu “hip olma durumunun” ruhsal başka bir kısmı ise astrolojiydi. “Balık Çağı’nın” (M.Ö 150 – M.S. 2000) yavaşça bitmesiyle “Kova Çağı’nın” geleceği ve yeni bir dünya getireceği düşünülüyordu. Kova barışı, yaratıcılığı, eskiyi değiştirip yeni bir düzen kurmayı temsil eder. Bu yüzden dünyayı tam da bu şekilde değiştirmek isteyen Hippiler için bu muhteşem bir ideolojiydi. “Hair” müzikalinde bununla ilgili de bir şarkı vardır:

Hair – Kova Çağı’nın Şafağı (*kısaltılmıştır)
(The Dawning of The Age Of Aquarius)

Ay yedinci eve geçtiğinde Uyum ve anlayış
Ve Jüpiter Mars’la aynı hizaya geldiğinde Şefkat ve güven çoğalacak
Barış yol gösterecek gezegenlere Yanlışlıklar ve hor görme olmayacak
Ve sevgi yönetecek yıldızları Hayallerin altın günleri yaşanacak
Mistik kristal vahiy inecek
Ve zihinler gerçek özgürlüğüne kavuşacak
Kova! Kova!

Bu Kova Çağı’nın şafağı Uyum ve anlayış
Kova Çağı Şefkat ve güven çoğalacak
Kova! Kova! İlahi aydınlanma
Parlak takımyıldız yükselecek
Bizim yıldız haritalarımızda dolaşacak
Kozmik güçlerin rehberliğinde
Ah! Kurtar bizi Kova

Bu parça insanların gelmekte olan yeniçağdan olan bütün umut ve dileklerini dile getirir: “Uyum ve anlayış, şefkat ve güvenin çoğalması”, “zihnin gerçek özgürlüğü” vb. Şu anda ne olursa olsun, yakında yeniçağ başladığında sorunların hepsi gidecekti: “Kozmik güçlerin rehberliğinde, ah, kurtar bizi Kova”. Bu felsefeler 70’lerde ve 80’lerde popüler olan “Yeni Çağ” dinleri içinde kendilerine yer bulmuştur.

Aşk Yazı’ndan Woodstock’a

Hippi Hareketi’nin asıl dönemi 1967 yılının 14 Ocak’ında San Francisco’da Golden Gate Parkı’ndaki “Human Be-in” festivaliyle başladı. Bu festival Jefferson Airplane ve The Grateful Dead’in sahne aldığı, Timothy Leary’nin meşhur cümlesi “Algılarını aç, uyum sağla, istemediğin şeyi yapma!”yı söylediği, Ekim 1966’da yasaklanmasına rağmen neredeyse herkesin LSD kullandığı (esrar da kullanılıyordu ama zaten o da yasal değildi) büyük bir festivaldi. İlerleyen aylarda her gün daha çok, toplum tarafından hayal kırıklığına uğratılmış, asker kaçağı, dünyayı ya da en azından kendi hayatlarını değiştirmeye çalışan genç insan Haight-Ashbury’ye geldi. Orijinal hip felsefi büyük bir kitleye yayıldı ancak daha fazla gelişim gösteremedi.

Medya her geçen gün durumun daha çok farkına vardı ve kısa süre sonra gelmekte olan o yaz, Hippilerin kendisi tarafından hiç kullanılmayan bir terimle, “Aşk Yazı” ilan edildi. The Mamas And The Papas grubunun prodüktörü Lou Adler, Monterey’de “Monterey Pop Festivali” adında bir festival düzenlemeyi düşünüyordu ve grup üyelerinden John Phillips’e bunun hakkında bir şarkı yazmasını tavsiye etti. Aslında şarkıyı söylemesi planlanan Scott McKenzie’nin festival hakkında büyük şüpheleri vardı: “Niye bir şarkı yazmıyorsun, mesela, John, niye şöyle bir şeyler diyen bir şarkı yazmıyorsun, ‘Eğer Monterey Pop Festivali için San Francisco’ya giderseniz, uslu durun’ gibi – orada büyük bir ayaklanma başlatmayalım.” Böylece Philips oturdu, eline bir kalem aldı ve yirmi dakika içinde “San Francisco”yu yazdı. Kayıt günü McKenzie çiçekten taçlar yapmış birkaç arkadaşıyla buluştu. Onunla stüdyoya geldiler, halka şeklinde etrafına oturup meditasyon yaptılar ve McKenzie parçayı okudu – ve birkaç gün sonra parça hit olmuştu. Radyo istasyonları parçayı durmaksızın çalıyorlardı ve dünyanın her yerinde insanlar San Francisco’daki sevgi ve barışın hayalini kuruyorlardı. Philips sözleri gerçekten de “Eğer San Francisco’ya giderseniz, uslu durun” şeklinde yazsaydı kim bilir neler olurdu…

Scott McKenzie – San Francisco

Eğer San Francisco’ya gidiyorsan Bütün ülkede
Mutlaka saçlarına Garip bir titreşim var
Çiçekler tak İnsanlar hareket halinde
Eğer San Francisco’ya gidiyorsan Yeni bir açıklaması olan
Orada karşılaşacaksın Bütün bir nesil var
Nazik insanlarla İnsanlar hareket halinde

Her kim ki San Francisco’ya gelirse Her kim ki San Francisco’ya gelirse
Yazın orada bir sevgi buluşması olacak Saçlarına mutlaka çiçekler taksın
San Francisco’nun sokaklarında Eğer San Francisco’ya gelirseniz
Saçlarında çiçeklerle Yazın orada
Nazik insanlar bir sevgi buluşması olacak

Bu parça insanların San Francisco hakkındaki hayallerini, Hippi sahnesini ve Aşk Yazı’nı ifade ediyor – çok güzel bir şehir, “saçlarına çiçekler takmış nazik insanlar”, “yazın bir sevgi buluşmasının” olacağı bir yer. Parça aynı zamanda Amerikan gençliğinin genel ruh haliyle de ilgileniyor: Ülke yeni bir yoldaydı, (“Hair” müzikalinde de bahsedildiği gibi) bir “uyum ve anlayış” yolundaydı ve Philips’in deyimiyle “bütün ülkede garip bir titreşim” vardı.

Festival başlı başına devasa bir başarıydı: Monterey kasabası rengarenk kıyafetler giymiş uzun saçlı insanlarla doluydu, Jefferson Airplane, The Byrds, The Who ve The Mamas and The Papas gibi on yılın en popüler grupları sahne almıştı. Jimi Hendrix Amerika’daki ilk büyük konserini verdi – ve gitarını yakarak kendi efsanesini yarattı. Monterey fuar alanındaki festivale yaklaşık 60.000 kişi katıldı ve bu festival rock festivallerinin ilk örneği oldu.

Sonrasında 1969 yazına kadar geçen süre, Hippilerin hayalini kurduğu her şeydi: Barış içinde yaşam, Hareket’lerinin günden güne büyümesi, polisin binlerce insanın halka açık yerlerde uyuşturucu kullanması karşısında ne yapacağını bilememesi. Her yerde uzun saçlı ucubelerle San Francisco ve Haight-Ashbury hip dünyasının merkeziydi. Vietnam Savaşı karşıtı gösteriler Hareket’in büyümesiyle doğru orantılı bir biçimde büyüdü ve 1968 yılında savaş karşıtı senatör Eugene McCarthy (“komünist yiyicisi” Joseph McCarthy ile hiçbir bağı yok) Demokratlar’ın başkanlık adaylığı için Başkan Lyndon B. Johnson’a karşı yarıştı. Yeni Sol aniden tünelin ucunda bir ışık görmüştü: onların ideallerinin birçoğunu paylaşan McCarthy bu idealleri gerçek siyasetin içerisine sokabilirdi – hatta başkan bile olabilirdi! Öğrenciler, Hippiler ve diğer Yeni Sol’cular sakallarını tıraş ederek, saçlarını keserek ve ev ev dolaşıp en sevdikleri adayı tanıtarak McCarthy’yi desteklemeye başladılar – bu kampanya kısa sürede “Eugene İçin Temizlik” adını aldı çünkü bu genç erkeklerin ve kadınların gittikleri evlerdeki orta-sınıf insanlar, eğer saç stillerini ve kıyafetlerini değiştirmeselerdi onlarla konuşmazlardı. Kısa süre sonra Başkan Lyndon B. Johnson adaylıktan çekildiğini açıkladı, McCarthy’nin kazanması kesin görünüyordu ancak yarışa Robert Kennedy katıldı. O ve McCarthy ön seçimlerde yarışı burun buruna götürdüler – ta ki Haziran’da Kennedy vurulana kadar. Ağustos’un sonlarına doğru Chicago’daki Demokratlar Kongresi’nde binlerce insan savaş karşıtı gösteriler yapıyordu ve şehirde öfke hakimdi. Göstericiler polis tarafından dövüldü ve göz yaşartıcı gazla dağıtıldılar. Sokaklardaki bu ayaklanmalar sırasında Kennedy’nin halefi Hubert H. Humprey McCarthy’ye karşı seçimi kazandı. Yeni Sol’un siyasete giriş şansı kaçmıştı. Sağ kanattan Richard Nixon’ın Başkan olmasıyla coşku yerini derin bir üzüntüye bırakmıştı. “Damar” Hippi sahnesi halk önünden kendi içine çekilmeye başladı. Hareket gerileyip parçalanmaya başlamasına rağmen en büyük ve en dikkat çekici olayı gelmek üzereydi: Woodstock Festivali

Üç Günlüğüne Barış Ve Müzik
Woodstock Festivali

Hazırlık

Max Yasgur 1968 Ocak ayında Wall Street Journal’da yayınlan ve “Sınırsız sermayesi olan genç bir adam meşru ve ilginç yatırım fırsatları ve iş teklifleri arıyor” diyen ilanı okumamıştı. John Roberts ve Joel Rosenman’ın isimlerini de duymamıştı. Ama ilanı verenler ve 69 yazının başlarında bir gün kapısını çalıp New York’un kuzeyindeki Bethel kasabasının White Lake bölgesindeki arazisi üzerinde bir müzik festivali yapıp yapamayacaklarını soran, 26 ve 24 yaşlarındaki bu iki genç adamdı. Joel ve John’un her ikisi de New York’lu zengin ailelerin çocuklarıydı ve 67/68 kışlarında bu ikili, zekadan çok parası olan iki arkadaş hakkında bir televizyon dizisi yazıyorlardı. İlanın amacı gelen yanıtlardan hikaye için fikir edinmekti. Gelen mektuplardan bir tanesi onlara ilginç geldi, televizyon dizisi için değil gerçekten yatırım yapmak için. Kısa zaman sonra New York’ta Media Sound kayıt stüdyosu kurulmuştu. Bu stüdyo sayesinde, hep Bob Dylan ve Joan Baez gibi ünlü isimlerin yaşadığı Woodstock’ta bir müzik festivali yapmanın hayalini kuran Artie Kornfield ve Michel Lang ile tanıştılar. Her ne kadar bu iki Wall Street adamının müzik, sanatçılar ve büyük festivallerle ilgili bir fikri olmasa da bu fikir konusunda hemen heveslendiler. Ancak aslında festivalin düzenlenmesinin planlandığı Woodstock’ın hemen yanındaki Wallkill kasabası festival konusunda hevesli olmaktan çok uzaktaydı. İnsanlar 50.000 Hippinin köylerine gelip, uyuşturucu kullanması, özgürce aşk yaşaması ve garip müzikler dinlemesinden korkmuşlardı. Festival için izin almaya haftalarca uğraştıktan sonra başka bir alan bulunması gerektiği açıkça ortaya çıkmıştı. Rosenman ve Roberts bölgenin tepeli arazilerinde dolaşırken birden büyük bir çanağa, doğal bir amfi tiyatroya denk geldiklerinde, buranın kesinlikle festivalin düzenleneceği yer olduğunu fark ettiler. Ve böylece üç gün sonra arazi sahibi Max Yasgur’un mutfak kapısının önünde dikiliyorlardı.

Resmi adı “Woodstock Müzik ve Sanat Fuarı” olan festivalin gerçekleşmesinden yirmi yedi gün önce bir kontrat imzalandı. 60.000 kişinin biletlerini çoktan aldığı bir festivalin altyapısını inşa etmek için sadece yirmi yedi günleri vardı. Takım gece gündüz çalıştı ancak festivale yalnızca bir hafta kala her şeyi tamamlamanın imkansız olduğunu fark ettiler. Çitleri mi yoksa sahneyi mi kuracaklarına karar vermeleri gerekiyordu. Sahnesi olmayan bir festival işe yaramazdı, ve çitleri olmayan bir festival de para vermeden herkesin gelip izleyebileceği anlamına geliyordu. Rosenman ve Roberts halihazırda o ana kadar kaybettikleri parayı düşünerek sahneyi kurmaya karar verdiler. Ağustos’un on üçünde organizatörler alanı ziyaret ettiler. Festivalden önceki Çarşamba günüydü ve 75.000 insan tepenin üstünde çoktan yerini almış sahnenin inşasını seyrediyorlardı.

Cuma

Binlerce insanın gelmesiyle beraber tabi ki trafik de oluşmuştu. Cuma gününe gelindiğinde alana yarım milyon insan ulaşmıştı ve bir o kadarı da yoldaydı. Konserlerin saat 16:00’da başlaması planlanmıştı ve ilk sahne alacak sanatçı Joan Baez’di. Ama sorun şuydu ki: Joan Baez ortalıkta yoktu. Diğer sanatçıların birçoğu da görünürde yoktu çünkü her biri devasa trafik sıkışıklığında takılıp kalmıştı. Alana varmış olanlar yalnızca Tim Hardin ve Richie Havens’tı. Hardin o kadar uçmuştu ki bırakın gitar tutmayı ayakta duramıyordu. Bu yüzden saat 17:07’de, sanatçılar helikopterle alana gelene kadar üç saatten fazla çalacağını bilmeden, “Handsome Johnny”nin akorlarını çalarak Richie Havens sahneye adım attı. Sonlara doğru doğaçlama yapıyordu ama yorgunluktan bitmişti ve neredeyse parmakları kanıyordu. Her ne kadar eskiden duyduğu bir gospel parçasını düşünerek sahnede uydursa da, son şarkısı “Freedom” Woodstock ilahilerinden biri haline geldi. Saat sekiz gibi sahneyi terk ettiğinde yalnızca bir sanatçı alana gelebilmişti, Country Joe McDonald. O da helikopterden iner inmez Michael Lang tarafından sahneye sürüklendi. Biri Richie Havens’ın çaldığı Yamaha gitarı aldı, bir parça kumaşla gitar askısı yaptı ve sahneye itildiğinde neler döndüğünden haberi olmayan Country Joe’ya verdi. Grubu henüz gelmemiş, önünde yarım milyon insanla bir başına kalan Country Joe konsere “Kötü şöhretli Fish tezahüratıyla” başladı: Grubu “Country Joe and the Fish” her konserine “FISH” kelimesi tamamlanana kadar “Şimdi bir F deyin…Şimdi bir I deyin” şeklinde başlıyordu. Ama bu defa “Şimdi bir F deyin…Şimdi bir U deyin…C…K” diye bağırdı. Hep bir ağızdan birkaç kez “Fuck!” (Siktir!) diye bağırdıklarında kalabalık neredeyse patlıyordu ve bu olay ertesi günün gazetelerinde bir skandal yarattı. Müstehcen sözler bağıran yarım milyon genç, muhafazakar politikacılar için ateşin üzerine benzin dökmekti. Eleştirel olarak Vietnam Savaşı’yla dalga geçen “I-feel-like-I’m-fixin’-to-die-rag” parçası da muhafazakar toplumun onunla, grubuyla ve bütün Hareket’le ilgili kötü düşüncelerini de çoğaltmıştı.

Cuma günü tamamen Folk şarkıcılarına ayrılmıştı, bunun nedeni de çok basitti, çoğunlukla yalnız çalıyorlardı – gitarıyla tek bir şarkıcıyı helikopterle almak bütün bir grubu taşımaktan daha kolaydı. Arlo Guthrie uyuşturucudan uçmuş halde, tezahürat yapan kalabalığa yoğun trafik nedeniyle New York otobanının kapandığını söyledi. Festivalin bu Folk günü sahnenin yıldızlarından biriyle, Joan Baez’le kapandı. Aslında Bob Dylan’ın çalması planlanmıştı ancak festivalden birkaç hafta önce Dylan bir motosiklet kazası geçirmişti ve Ağustos ayındaki o unutulmaz günlerde güçlükle yürüyebiliyordu. Bütün festival ironik olarak Dylan orada yaşıyor diye New York’ta düzenlenmişti – eğer Körfez Bölgesi’nde San Francisco’da düzenlenseydi orada bulunun 500.000 kişiden daha fazla Hippi katılabilirdi. Woodstock’ın baş rolü orada değildi – ama Joan Baez mükemmel bir iş çıkarmıştı. Sahnede kocası David’in celp kağıdını yakıp tutuklanması gibi birçok kişisel hikaye anlatmıştı. Baez ayrıca siyahi Folk şarkıcısı Jeffrey Shurtleff’le beraber Amerikan Celp Direnişi Hareketi için bir şarkı söylemişti: “California Valisi Ronald Reagan (ismini Ray-Guns[Işın-Silahları] olarak telaffuz etmişti) için bir şarkı söylemek istiyoruz…” – ve sonrasında The Byrds’ün “Truck Driving Man”inin hafifçe değiştirilmiş bir versiyonunu söylemeye başlamışlardı: “Direnişten hoşlanmıyor biliyorum / bunu dün akşam televizyonda söyledi / […] / O bir eczane kamyonunun şoförü / o Ku Klux Klan’ın başı”. California yönetiminin bundan hoşlanmadığını belirtmeye gerek yok. Cumartesi sabah saat 2’de Baez sahneyi terk etti, aynı saatlerde bir traktör uyuyan, 17 yaşındaki bir gencin üzerinden geçti, genç adam anında hayatını kaybetti. Sürücü hiçbir zaman teşhis edilemedi.

Cumartesi

Cumartesi sabahı ekibin ilk işi tıbbi bir bölüm kurmak oldu: üç çadır vardı, biri uyuşturucu etkisindeki insanları sakinleştirmek için, biri yerlerdeki cam kırıklarından ayaklarını kesenler için, diğeri ise tipik bir Woodstock hadisesi olarak güneşe uzun süre bakan insanların gözlerini iyileştirmek için. Bu sırada New York Eyaleti yönetimi Yasgur çiftliğini felaket alanı ilan etti, böylece Ulusal Muhafızlar hava yoluyla doktorlar, hemşireler, tıbbi malzeme ve yiyecek taşıdı. Ne ironi ama: bir Hippi festivali gerçekleşsin diye yardım eden ordu!

Müzikal açıdan baktığımızda Cumartesi günü The Who ve The Grateful Dead gibi ağır rock gruplarına ayrılmıştı. Hiç tanınmayan Meksikalı gitarist Carlos Santana ve grubu öğleden sonra çaldı. Performansları nispeten vasattı ancak seyirci bitirdiklerini düşündüğü anda Santana seyirciye dönerek utangaç bir biçimde “Sizin için bir şarkımız daha var…adı Soul Sacrifice” dedi – ritimlerle ve Latin-Amerika ateşiyle dolu bu 13-dakikalık gitar şaheseri sırasında kalabalık neredeyse patlıyordu. Gece geç vakitte organizatörler büyük bir sorunla karşılaştılar: The Grateful Dead, The Who ve Janis Joplin’in menajerleri sanatçılarının sahne almalarını reddediyorlardı çünkü Cuma günü festivalin bedava ilan edilmesiyle Woodstock Girişim A.Ş.’nin mali sıkıntılar yaşadığını duymuşlardı. Nakit parayı görmek istediler. Rosenman birkaç yere telefon etti ama hangi banka gece yarısı 100.000 dolar ödeyebilirdi ki? En sonunda Sullivan County Ulusal Bankası’nın yerel bir şubesinin müdürü Charlie Prince’e ulaştılar. Prince para aramak için kendi bankasına izinsiz girdi ve sonunda kilitlenmemiş bir çanta dolusu para buldu. John Roberts “50 ya da 100.000 dolarlık” bir çek yazdı, Prince parayı verdi ve şov devam edebildi. O gün son çalanlar, yeni albümleri “Tommy”yi tanıtan The Who’ydu. Konser esnasında Abbie Hoffman sahneye girip esrar bulundurmaktan on yıl hapis cezası alan bir genç hakkında kalabalığa konuşma yapmak istedi. Gitarist Pete Townshend onu tanımadı ve Hoffman sahneyi terk edene kadar gitarıyla onu dövdü. Hoffman bütün festival boyunca şiddete maruz kalarak zarar gören iki kişiden biriydi (diğeri uyuşturucudan kafayı bulmuş bir Hippi tarafından dövülen eski bir yargıçtı), bu yüzden Woodstock tarihteki en barışçıl olaydı, yarım milyon insandan yalnızca iki kişi şiddete maruz kalmıştı.

Pazar

Pazar sabahı, çoğunlukla Hog Farm komünü üyelerinden oluşan yardımcı ekiplerden Wavy Gravy’nin kalabalığa “400.000 kişilik yatakta kahvaltı” anonsuyla başladı. Fıstıkla tatlandırılmış buğday tanelerinden oluşan bu basit yemek herkese dağıtılmıştı. Aslında Cumartesi günü çalması planlanan Jefferson Airplane başlangıcı yaptı. Grace Slick kalabalığa “Günaydın millet…Yeni bir şafak söktü… Ağır grupları dinlediniz, şimdi manyak sabah müziği geliyor…” diye seslendi ve “Somebody To Love”ın asıl sözleri yerine daha çok “Günaydın” çığlıkları içeren değiştirilmiş bir versiyonunu söyledi.

Günün ilerleyen saatlerinde bolca LSD alan Jimi Hendrix kalabalığın arasında yürüyor, kızlarla konuşuyordu – ama onu kimse tanımamıştı. Birisi onu sağlık çadırına getirdi ve orada yarım saatten fazla yattı. Sonunda biri Hendrix’e benzediği hakkında şakalar yapan bu ufak tefek siyahi adamı tanımıştı. Hemşireler onun kim olduğunu ancak fark ediyorlardı. Gece büyük bir fırtına bölgeyi vurdu, zararı önlemek için elektrikler kapatılmıştı, sahne arkasındaki herkes (kısıtlı zaman nedeniyle) düzgün bir şekilde inşa edilmeyen, hoparlörlerin ve sahne ışıklarının asılı olduğu kuleler hakkında endişeleniyordu. Kuleler ayakta kaldı ancak alan kimi yerlerde 30 santimetreyi bulan bir çamurla kaplandı. Seyirci bu durumu umursamadı, genel ruh hali hala çok çok iyiydi.

Festival Pazartesi sabahı sona erdi. İnsanların birçoğu zaten gitmişti, yalnızca yaklaşık 20.000 kişi kalmış Jimi Hendrix’i ve onun efsanevi “The Star Spangled Banner” (Amerikan Milli Marşı) performansını dinliyordu. Amerika’da 60’ların sonunu temsil eden bozuk, karmaşık bir gitar tonu vardı, gitarıyla milli marşın bölümleriyle bir kakofoni yaratan saf gürültü, jet uçaklarını ve düşen bombaları taklit eden sesler çıkarıyordu, gençliğin hisleri müziğe dönüştürülmüştü. Bu unutulmaz üç dakika otuz yedi saniye rock müzik tarihindeki dönüm noktalarından biriydi ve hala da öyle. Hendrix’in sahneyi terk etmesiyle festival bitmişti. Yasgur çiftliği bir savaş alanı gibi görünüyordu ve Woodstock Girişim A.Ş. birkaç milyon dolarlık bir borçla karşı karşıya kaldı. John Roberts’ın ailesi her şeyi ödemişti ancak Michael Wadleigh’in sinemalarda da büyük bir başarı yakalayan ve Oscar kazanan “Woodstock” belgeseliyle milyonlarca dolar kazanılmıştı ve hatta en sonunda biraz kara bile geçilmişti.

Woodstock Hippi Hareketi tarihindeki çok önemli bir noktaydı, Hareket’in tepe noktasıydı, bütün Hippi hayallerini gerçeğe dönüştürmüştü – yalnızca müzik dinleyen, özgürce aşk yaşayan, üç gün boyunca uyuşturucularla kafayı bulan büyük bir kalabalık. Ancak Hippi Hareketi’nin gerilemesinin de başlangıcıydı. “Woodstock Ulusu”nun yaratılmasını sağlamıştı: yalnızca paranın peşinde koşan Wall Street simsarlarından uzak, polisler tarafından dövülen siyahlardan uzak, gökyüzünde beliren nükleer füzelerden uzak yalnızca insanların zihninde var olan bir ulus. Bu ulus sevgi, barış ve müzik ulusuydu ve herkes için bir yuvaydı. Woodstock Ulusu’nun yalnızca bir tek kusuru vardı: İnsanların zihinleri dışında hiç var olamamıştı.

Woodstock’a vardığımızda
Çok güçlü bir yarım milyonduk
Ve her yerde bir şarkı ve bir kutlama vardı
Ve bir rüya gördüm
Gökyüzünde makineli tüfekleriyle uçan
Bombacı jet uçakları
Ulusumuzun üzerinde
Kelebeklere dönüşüyorlardı

(Joni Mitchell’ın Woodstock parçasından)

İğne ve Görülen Zarar
Hareket’in Sonu

Her ne kadar Woodstock Hippilerin umduğu ve hayalini kurduğu her şeyi karşılamış olsa da – müzik, aşk ve barışla dolu kaotik bir olay – Hareket’in orijinal biçimiyle daha fazla var olamayacağı aşikardı. Kitleler hip kültürünü keşfetmiş, aynı biçimde bu kültür de kendi yolunu bularak halkın kabulunü görmüştü, gerçek Hippiler kendi hayali “Woodstock Uluslarına” çekilmeye başlamıştı. Kitle kültürü Hareket’in bütün yüzeysel şeylerini almış ama özünü benimsememişti. Hip olmak moda haline gelmişti, etrafta eski kıyafetlerle dolaşıp saçlarına çiçekler takmak kısa sürede herkesin sevdiği bir şey olmuştu – ancak bu sadece bir modaydı, bir yaşam felsefesi değil. Moda akımları çok uzun sürmez, yetmişlerin başında hip olmak yerini gelmekte olan Disco çağına bırakmıştı. Kendi kimliklerinin ellerinden alınmasıyla dengesizleşen gerçek Hippiler birçok farklı biçimde radikalleşti.

Siyasi direniş her geçen gün daha aşırı hale geldi. Genç insanların fikirleri yüzünden değil de protesto etmek havalı olduğu için katıldıkları gösteriler ve oturma eylemleri siyasi taleplerin ifade edildiği yerler olmaktan çıkıp panayırlara dönüştüler, kısa zaman sonra aşırı Yeni Solcular halkın dikkatini çekmek için yeni yöntemler aramaya başladılar. Aralarındaki anlaşmazlıklardan dolayı SDS yavaşça dağılırken içlerindeki radikal komünistler “Weathermen” (Meteoroloji Uzmanları) isminde yeni bir grup oluşturdular. İsimlerini Bob Dylan’ın “Subterranean Homesick Blues” parçasındaki bir dizeden alıyorlardı: “Rüzgarın hangi yöne estiğini bilmek için bir meteoroloji uzmanına ihtiyacın yok”. Halktan ve barışçıl Hippilerden hiç destek görmeseler de “Weather Underground”, Pentagon gibi Amerikan hükümet binalarına bombalı saldırılar düzenleyerek Yeni Sol (ya da en azından ondan geriye ne kaldıysa) ve onun siyasi hedefleri için kötü bir propagandaya neden oldu. Bu gelişmeler ve özellikle Nixon’ın başkan olmasıyla siyasi bir önem kazanmanın son fırsatı da kaçtı. Yeni Sol yavaşça yok oldu.

“Gerçek” Hippilerin belli bir kısmı Hareket için kendi ülkelerinde bir gelecek olmadığını gördükten sonra ülkeyi terk etti. Birçoğu etkilendikleri dinlerin kökenlerinin olduğu Asya’ya gitti. Özellikle Hindistan’daki Goa, Hippiler için bir hac mekanı haline geldi. Orada rahatsız edilmeden yaşadılar, uyuşturucularını kullanabildiler, felsefelerini ve müziklerini geliştirdiler – yirmi yıl sonra “Tekno” ve “Rave” hareketi Goa’dan dünyanın her yerine yayıldı.

Ama “güzel insanların” büyük bir kısmı Amerika’da kaldı. Yukarıda bahsedildiği gibi gerçeklerden her gün daha fazla koptular, yalnızca hayaller kurup “Woodstock Ulusu”nda yaşadılar. Çok tehlikeli olan eroin ve kokain gibi ağır uyuşturucular daha popüler hale geldi. Bunun sonuçları felaketti: Aşırı kullanımından sadece kayıtlara geçen bir ölüm olan esrarın (2003 yılında 16 yıl boyunca günde altı esrarlı sigara içen biri) ve ölümcül dozu bugüne kadar bilinmeyen LSD’nin aksine eroin kolayca ölüme neden olabilir. Janis Joplin (4 Ekim 1970, aşırı doz eroin) ve Jimi Hendrix (18 Eylül 1970, uyku hapları alıp kendi kusmuğunda boğulma) patlayan uyuşturucu bağımlılığının en meşhur kurbanlarıydı. Neil Young’ın 1971 tarihli albümü “Harvest”ta eroinden ölen grup arkadaşı Danny Whitten için yazılmış bir parça vardır. Young’ın grubu Crazy Horse’la çıktığı 1971 turnesinde bir gün Whitten provalar esnasında o kadar uçmuştu ki gitarını tutamıyordu. Young ona 50 dolar verdi ve Los Angeles’a dönüş bileti aldı – Whitten orada parayı kendisini öldüren saf eroini almak için kullandı.

Neil Young – İğne ve Görülen Zarar
(The Needle And The Damage Done)

Mahzenimin kapısını Şarkıyı söylüyorum
Çalarken buldum seni Çünkü adamı seviyorum
Seni seviyorum, bebeğim, Biliyorum bazılarınız
Biraz daha alabilir miyim Anlamıyor
Ooh, Ohh zarar görüldü Kan akıtmayı sızmaktan korunmak için

Şehre gittim ve İğneyi ve
Grubumu kaybettim verdiği zararı gördüm
İzledim iğnenin Herkesin içinde vardır bu biraz
Başka bir adamı daha almasını Ama her canki
Gitti, gitti, zarar görüldü Batan bir güneş gibidir.

Young bu parçayı Whitten için yazmış olsa da, parça birçok müzisyenin uyuşturucu “kariyerleri” ve “normal” insanlar hakkında bir örnek olarak görülebilir: Uyuşturucuya bir kere bağımlı olunduğunda ondan kurtulamazsınız. Gerçeklikten kopan birçok Hippi yalnızca uyuşturucu kullanmaya odaklanıp para kazanmak için suç işlemeye başladı ve hayatlarının kontrollerini kaybettiler. Siyasi eylemlerinin kitleler için bir eğlence haline geldiğini gördüklerinde hayatlarının amacı yitip gitti. Her gün daha fazla bağımlı olup hayatlarını, umutlarını ve daha iyi bir dünya hayallerini bir kenara attılar. Kitlelere felsefelerini tanıtmaya çalışmak yerine aldatıcı bir şekilde daha kolay görünen uyuşturucu dünyasına kaçtılar. Ciddiye alınmadan popüler olmak, Hippi Hareketi’nin kendi ölüm fermanıydı.

Ruh Hala Devam Ediyor…

Woodstock’ın üzerinden 35 yıl geçti, genç insanların sevgi, barış ve uyuşturucular hakkında müzikler dinleyip Yasgur çiftliğinde çamurun içinde beraberce yuvarlanmasının, hayallerinin gerçeğe dönüşüp, sorunlarının en azından Ağustos ayındaki o unutulmaz üç gün boyunca onlardan uzaklaştığını görmelerinin üzerinden 35 yıl geçti. Üç günlüğü barış ve müzik, üç günlüğüne uyum ve anlayış, üç gün boyunca ot içip LSD almak, popüler kültürün içinde kendisine bir efsane olarak yer buldu. Scott McKenzi’nin elinde gitar saçlarında çiçeklerle stüdyoya girip, dünyayı değiştirmeye çalışan bir hareketin başkenti olan San Francisco için ilahisini söylemesinin üzerinden daha da fazla zaman geçti. Gerçeği söylemek gerekirse o zamandan beri dünya oldukça değişti. Demir Perde “Wir sind das Volk!” (Biz halkız!) diye bağıran öfkeli insanlar tarafından yıkıldı, Sovyetler Birliği ve beraberinde nükleer savaş tehlikesi toza dönüştü, artık çevre daha fazla korunuyor – ancak yine de mavi gezegenimizin geleceğini düşündüğümüzde yapılması gereken çok şey var. Yine de bu, 2005 yılında insanoğlunun karşılaştığı tek problem değil. Zengin ve fakir arasındaki fark her geçen gün daha da büyüyor. Afrika’daki insanlar hala açlıkla boğuşuyor ve hala AIDS sorununu yaşıyor. Bu ortamda aşırıcılık öfkeli fakirler arasında kolayca yayılabilir. İslami terörizm küresel barış için bir tehdit oluşturuyor ve dünyanın süper gücü Amerika’nın tepkileri her zaman doğru düzgün değil. Oval Ofis’te alınan kararlar, Irak Savaşı sırasında Vietnam Savaşı protestolarından beri gerçekleştirilen en büyük gösteriler yalnızca Amerika’da değil dünyanın her yerinde yapıldığında gördüğümüz gibi, günden güne daha fazla insan tarafından eleştiriliyor.

Dünya gençliği insanoğlunun karşılaştığı adaletsizlikleri protesto etmek için ATTAC gibi organizasyonlarda bir araya gelmeye başladı.

Onlar da sorular sormaya başladılar.

Devir yine değişiyor!

Aşk yazı yalnızca bir başlangıçtı
Işığın parlamaya başladığı zamandı o
Aşk yazı şimdi yalnızca bir anı
Ama o devir geçmiş olsa da
Ruh hala devam ediyor
Benim ve senin içinde

(Jefferson Airplane’in 1987 tarihli parçası “Summer Of Love”dan alıntı)